Yeni nesil felaket: Üst düzey umarsızlık
İnsan göz göre göre ölmek ister mi, malını mülkünü, toprağını ağacını kaybetmek ister mi? Neden istesin? Türkiye’nin her bölgesi beşik gibi sallanıyor. Hala depreme dayanıklı olmadığını bildiğimiz ya da emin olmadığımız yerlerde yaşıyor ve çalışıyoruz. Güney yanıyor, kül oluyor; her sene bu mevsim tükeniyoruz. İdrak sorunu, cehalet, umarsızlık, hazırlıksız, iletişimsizlik, fakirlik…
30 dakikada bir yangın çıkar mı?
Haziran ayında her 30 dakikada bir yangın çıkmış. Bilanço bin 563 yangın. Bunların 612’si orman, 951’i tarım/ziraî alanlarda gerçekleşti. Yangın adedini doğru yakalamak mümkün olmuyor. Binlerce vatandaş İzmir, Bilecik, Hatay başta olmak üzere çeşitli bölgelerde geçici tahliyelerle güvenli alanlara alındı. İzmir’de ağır hasar gören çok sayıda konut var. Bilecik’te, Adana’da, Manisa’da, Hatay’da da. Can kaybı büyük ölçüde önlenebilmiş olsa da… malda ve hayvan nüfusunda kayıp büyük!
Kader mi bu?
Biz “oldu oluyor, yandı yanıyor” haberleri veriyoruz. Felaket tellalı olduk. Bu söylem işe yaramıyor. Kafayı da dili de hemen şimdi değiştirmek gerek. İklim krizini yalnızca çevresel bir mesele olarak görmek mümkün mü? İklim kaynaklı ekonomik istikrarsızlığın adını ne zaman koyacağız? Birleşen tehdit sarmalı yaşıyoruz.
Bu bir toplumsal sosyal kriz, ekonomi krizi aynı zamanda. Ne zaman adını tam olarak koyacağız. Örneğin, aşırı hava olaylarının artmasıyla ABD ve Avrupa’daki birçok sigorta şirketi, yüksek riskli bölgelerden çekilmeye başladı. İklim kaynaklı zararlar nedeniyle sigorta maliyetleri yükselince sigorta bulunabilirliği azaldı. Bu yeni tür bir kriz. Bu kez toparlanma için “finansal mühendislik” yetmeyebilir.
Afet sonrası “unutma döngüsü” yaşanıyor
Türkiye’de afetler konusunda kamuoyu farkındalığı ve hazırlık kültürü yok. Felaketten sonra toplumun dikkati başka gündemlere kayıyor, kaymasına izin veriliyor. Örnek, her büyük deprem sonrasında sigortalanma talebinde geçici bir artış gözlense de, kısa bir süre içinde ve ilginin tekrar eski düşük seviyesine indiği tespit edilmiş.
Nedenlerden biri iletişimsizlik
İletişim stratejileri sürekli değil, kriz anına odaklı. Toplumda ağır bir “kadercilik” söz konusu. Kanıksama hali kronik. Flaket riskini hayatımızın merkezi bir gerçeği saymadığımızda görmezden geliyoruz. İletişim dilimiz ise bezdiren cinsten. Sert, korku dolu. Peki hep tehdit mi olmalı? “Öleceksin-ölme” diye bağıran birine ihtiyaç var mı? Bu işler nasıl olursa ezber bozulur?
Anlatı dönüşümü yapalım
“…meli malı” diye tarif........
© Ekonomim
