Yapay zekâ ve gelecek nesil
Hâlâ farklı bir zekâ formu olarak değerlendirdiğimiz yapay zekâ ile entegrasyon konusunu çözmek, kendisini çok zeki sanan bizim tarafta da birçok sorunu çözebilir.
Daha üniversitede öğrenci olduğum yıllarda, Çamlıca’da çok sayıda verici varken bizi TRT’nin radyo vericisine götürmüşlerdi. Bir yere kadar getirilmiş bir fiber uç vardı ama ana sisteme bağlanamıyordu. Eski sistem kendi içinde zaman içinde oldukça gelişmiş bir yapı sergiliyordu. Güç modülasyonundan frekans modülasyonuna geçilmesi başlı başına bir devrimdi.
Bu devrim sayesinde çok sayıda kanal farklı frekanslardan yayın yapabiliyor ve biz istediğimiz kanalı dinleyebiliyorduk. O zaman çevirmeli ayar düğmesi olan radyomuzda ileri geri gidip bir istasyon bularak bir süre takılıyorduk.
Bundan biraz daha geri gidince, babamın aldığı ilk tüplü radyoda kanal ayarı yapmanın ne kadar zor olduğunu hatırlıyorum. Tüpler ısındıkça radyo gerçek performans noktasına geliyor ve ayarı yenilemek gerekiyordu. Ayar önemliydi. 1970’li yılların ortalarında Almanya’dan gelen Saba marka televizyonun ayar düğmelerinin içine tornavida gibi bir alet sokup kanalı bulana kadar çeviriyorduk. Bu o kadar sıkıcı ve sonuç vermesi zor bir işti ki, çocuk halimizde her şeyimizle ilgilenen ailemiz bu işi biz çocuklara devretmişti. İşin ilginç yanı, bu basit işlem bizim ilk olarak ailemiz ile entegre olmamızı sağlamıştı. Bizim adımıza çok eğlenceliydi çünkü bir sorumluluk üstlenmiştik ve işe yarıyorduk. Onlar için de iyiydi çünkü bu tür sıkıntılı bir işi, ancak onu oyun olarak görebilen birileri yapabilirdi. Bazen kardeşimle aramızda sen yapacaksın, ben yapacağım atışması bile oluyordu. Öğrendiğimiz ilk şey ayar düğmelerinin sadece yarısını kullanabildiğimizdi.
Televizyonun VHF ve UHF bandı için ayrı ayar çıkmaları vardı. Bizim televizyon yayınları sadece VHF yayın yaptığı için biz ayarların yarısı kullanılamaz haldeydi. Zaten altı üstü sekiz kanalı ayarlayabilecek kapasite söz konusuydu. VHF yani Very High Frequency, Türkçe meali ile çok yüksek frekans anlamına geliyordu. Daha sonra daha yüksek frekans kullanma noktasına gelindiğinde isim bulmak için UHF yani mizahi çevirisiyle “en bi çok yüksek frekans” terimini icat etmek gerekmişti. Gelişme, isim konusunda bu tür zekice buluşlara yol açarken bizim televizyonun kapasitesinin sadece yarısını kullanabilme durumumuz ortadan kalkmıyordu. Tıpkı radyo vericisindeki gibi…
Radyo vericisinde de fiber kablolu birim ile asıl verici donanımı yan yana kurulmuştu ama farklı olan iki tarafı birleştirmek için yeni bir icadın yapılması ve bu arabağlantı parçasının satın alınabileceği para yaratılarak edinilip oraya takılması gerekiyordu. Bunun adı daha sonra datanın işin içine girmesiyle sistemlerin karmaşıklaşıp maliyetlerin yükseldiği dünyada sistem entegrasyonu olarak karşımıza çıktığını gördük. O günleri kapatırsak, radyo vericisinde çok daha büyük kapasite sağlayacak bu geliştirme için beklenirken vericinin asıl problemi elektrikle ilgili olarak ortaya çıkmıştı. Vericinin şebekeye reaktif güç bastığını fark eden elektrik idaresi, bunun için ceza kesmişti. Aslında basit bir devre ile dengelenebilecek bu sistem açığı, bu kadar dönüşüm ve ileri teknoloji işi arasında muhtemelen gözden kaçmıştı. Onlar bu sorunu daha sonra elektronik araçlarla mı yoksa ceza ödeyerek mi çözdü bilemiyorum ama biz bu sorunun devamını frekans modülasyonu denilen bu ileri teknolojinin sağladığı nimetlerden faydalanırken yaşadık. Çok sayıda radyo kanalı, kendi vericileri üzerinden yayın yaparken sistemlerinin harmonik üretmesini engelleyecek frekans filtrelerine para vermemesi nedeniyle bir yayın birkaç farklı noktada çıkabiliyor ve oradan yayın yapan bir kanalın üzerine binebiliyordu. Hatta bu şekilde üst üste binen iki yayının frekansları da kayarak bir başkasının üzerine binerek sorunu daha karmaşık hale getirebiliyordu. Bunun aşılabilmesi için frekans planlaması yapacak bir kuruma ihtiyaç olduğunu düşünen büyüklerimiz Radyo Televizyon Üst Kurulu’nu (RTÜK) frekans planlaması yapması için kurdu. Bu hikâyenin sonrası ile bu yazıda ilgilenmeyeceğim.
Ancak biz arabağlantı sözünü daha sonra telekomünikasyon operatörlerinin rekabetinde gördük. Arabağlantı ücreti, bir operatörden diğerinin abonesini arayanların konuşması üzerinden operatörlerin birbirine fatura ettiği bir tutar yarattı. En........
© Ekonomim
