Elektriğin stratejisi ve Pegasus
Elektrik artık sadece tüketim değil, stratejik bir varlık: Pegasus’un ödeme sistemi ile Sungrow’un enerji depolama çözümleri, dönüşümün yeni yüzünü gösteriyor.
Eskiden depolanmayan bir enerji biçimi olarak ele aldığımız elektriğin üretildiği kadar tüketilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Şimdi bambaşka bir oyun söz konusu.
Elektrik ile Pegasus arasında nasıl bir ilişki var diye düşünebilirsiniz. Pegasus derken, güneşe yaklaştıkça balmumundan kanatları eriyen o attan değil, doğrudan Pegasus Havayolları olan Pegasus’tan bahsediyorum. İki tarafta da yaşanan değişim, birbirini açıklamaya yardımcı olduğu için bu ilişkiyi kuruyorum. Havayolunun kendisi değil, içinde bir şey satın aldığınızda kullanılan ödeme sistemi ile elektriğin yeni tüketilme biçimi arasında yakın bir ilişki bulunuyor.
Pegasus, uçak içi alışverişlerde kredi kartına yüzde 20’ye varan indirimler uyguluyor. Bu ilk anda şaşırtıcı gelmeyebilir ama benim yaşımdakiler “nakit ödesek kaça olur?” sözünü çok iyi hatırlayacaklardır. Eskiden nakit ödemek ve parayı sisteme sokmadan dolaştırmak maharetken her şeyin envanterde kayıtlı olduğu bir sistemde bunun fazla bir anlamı kalmadığı aşikâr. Buradaki yeni sistem ne üzerine kurulu? Paranın mobilitesi.
Uçakta nakit tahsil etmek, bunun para üstünü vermek için belirli bir miktar nakdi sürekli tutmak ve yere inildiğinde tahsilatı belirli bir noktana teslim edip sisteme sokmak için harcanan zaman ve paranın önemli bir yük oluşturuyor. Bunun operasyonel tarafta gereksiz bir yük oluşturması da gözden kaçırılmayacak bir sorun. Oysa ki oluşturulan finansal geliri üzerinde tutan POS cihazı, uçakta offline olarak kullanılsa da yere inilip online olduğunda kaydi parayı fiziksel paraya oranla çok kolay ve düşük maliyetle sisteme aktarabiliyor. Yunanistan eski Maliye Bakanı Yanis Varufakis, Çin örneği üzerinden bunun ülkeler bazında nasıl büyük bir dönüşüm ve rekabet üstünlü sağladığını anlatıyor. Varufakis, Çin’in Yuan’ı globalleştirme amacıyla oluşturduğu rinminbinin dijitalleştirilmesinin ve bulut sağlayıcıları ile finans sektörünün birlikte çalışmasının yepyeni bir model ortaya çıkardığına dikkat çekiyor. Bunun Batı’daki gibi finans ve bulut şirketlerinin her operasyonda komisyon aldığı bir modelle değil, Çin Merkez Bankası çatısı altında sürtünmesiz bir biçimde kurulması Çin’e ciddi bir rekabet avantajı sağlıyor. Çin Merkez Bankası’nın sağladığı dijital cüzdanları erişmenin sadece Çin vatandaşlarına sağlanan bir imtiyaz olmaması ve Çin ile ticaret yapan yabancı şirketlerin de bu cüzdanları edinebilmesi, finansal ilişkilerin dolarsız bir dünyada kurulmasına olanak tanıyor. Böylece, paranın ve para ile ilgili bilginin, dolar kullanılmadığı için ABD müdahalesinden bağımsız olarak sürtünmesiz olarak gerçekleşmesi sağlanıyor. Bu sistemin işlemesinin güvencesini, iş ilişkisinin sürmesi sağlıyor. Şirketler Çin ile iş yaptıkları sürece bu dijital cüzdanların üzerinde tutulan rinminbinin bir değeri oluyor.
Bu sistemi, mağazaların alışverişe puan verdikleri sadakat kartlarına benzetmek mümkün: Bankaların bu tür servislerinden farklı olarak bu sistem iki taraf arasında bir alışveriş ilişkisi sürdüğü sürece işleyen bir yapı oluşturuyor. Buradaki temel özellik, bankaların içinde olmadığı karşılıklı bir ilişki olması. Elektrikle ilgili olarak, Sungrow’un otoprodüktör şirketlere sunduğu invertör çözümleri ile başlayıp daha sonrasında elektrik depolama çözümleri ile devam eden süreç, bu iki akıştan farklı değil. 2017’den beri Türkiye’de faaliyet yürüten Sungrow, kısa süre içinde fotovolatik (PV) invertör alanında pazarda önemli bir pay ediniyor. Şirket önümüzdeki dönemde ise, artan yatırımlar ve gelecek planları kapsamında enerji üretiminde yüksek verimlilik ve uyumluluk sağlayan enerji depolama ve güç dönüştürme sistemleriyle pazarın dönüşümüne öncülük etmeyi hedefliyor.
Kendisini net bir biçimde “temiz enerji çözümleri alanında dünyanın lider markası” olarak tanımlayan Sungrow, Türkiye’nin bu alandaki iddialı hedeflerine de bağlı olarak Türkiye’ye büyük önem veriyor. Türkiye, gelecek 25 yılda temiz enerji kapasitesini yüzde 90’a, güneş ve rüzgâr kapasitesini ise yüzde 77’ye çıkarmayı planlıyor. 2035’e kadar 120 GW yeni güneş ve rüzgar enerjisi üretim kapasitesi oluşturmayı hedefleyen Türkiye, ayrıca 2030’a kadar 80 GWh enerji depolama kapasitesi oluşturmayı planlıyor.
Sungrow, bu tablo, güneş ve rüzgar çözümlerini ve bu alandaki yatırımları önümüzdeki 25 yılın en stratejik konusu haline getirdiği vizyonunu taşıyor. Aradaki farkı oluşturan hidroelektriğin, iklim değişiminden kapasite ve verimlilik olarak nasıl etkileneceği konusunda soru işaretleri bulunurken yeşil dönüşümün Türkiye’nin ihracat pazarlarındaki kapıda karbon vergisi uygulaması nedeniyle yaratmaya aday olan hızlı yatırım dönüşü ve yüksek katma değer de bu konuya odaklanma ihtiyacını........
© Ekonomim
