Bekle bilişim dünyası; Z kuşağı geliyor
Bilişim 500 ve Manpower’ın Z kuşağı araştırmasının sonuçları teknolojinin gelişmesi açısından olumlu düşünmemizi sağlıyor.
Bilişim 500 araştırması, Türkiye’de bilişim sektörünün nabzını tutan önemli bir veri ve sonuçlar seti sunuyor. Çok önemli ve zahmetli bir çalışma; Türkiye’deki bilişim dünyasının da büyük ilgisine mazhar oluyor. Özellikle sonuçların açıklanacağı ve sıralamadaki yerlerine göre liderlere ödül verileceği tören gününde, heyecan yapıyor. Bir yıl boyunca çalışanlar karne günü geldiğinde bu çalışmalarının sonucunu görmek için sahne alıyor ya da karnelerine bakıyor. Bu sürecin önemli bir boyutu kimsenin zayıf almaması; herkes sıralamada nerede olduğuna bakıyor ama “bütünlemeye bırakmış hoca” ya da “sınıfta kaldım, bu yılı tekrar edeceğim” diyen yok. Bunu her sene çok çarpıcı bulmuşumdur. Bu sene bir işim çıktığı için törene katılamadım ama her sene ödül alanların konuşmalarını dinlerken aklıma takılan bu olurdu. Yazının sonunda bu konuya döneceğim onun için aklınızda tutmanızı istiyorum. Ama biraz bu seneki Bilişim 500’den bahsedeyim.
Türkiye’nin en büyük 500 bilişim şirketinin sıralandığı liste, 2024 verilerine göre bilişim şirketlerini performanslarına göre sıralıyor. Dolayısıyla bilişim şirketlerimizin 2024’te neler yaptıklarını anlamamızı sağlayan listenin genel görünüm bölümüne baktığımızda, 2024’te sıralamaya giren şirketlerin toplam gelirinin bir önceki yıla göre yüzde 56 artışla 1,1 trilyon liraya ulaştığını görüyoruz. Bu dolar bazında yüzde 13 düzeyinde bir büyümeye ulaşıldığına işaret ediyor. Bu veri, Türkiye ekonomisinde doların baskılandığı bir ortamda önemli bir büyüme. Doların serbest bırakıldığı ve yükseldiği dönemde genellikle lira cinsinden büyüme ve dolar cinsinden küçülmeye tanıklık ederdik. Dolar cinsinden büyüme yakalayabilmek önemli.
Sıralamaya giren şirketlerin 90’ı yüzde 100’ün üzerinde gelir artışı sağlarken, en yüksek büyüme oranı yüzde 690 oluyor. Şu anda en fazla konuşulan konu olan yapay zekâ alanında faaliyet gösteren şirketlerin büyümesi ise yüzde 100’e ulaşıyor. Yapay zekâda büyümeyi anlamlı hale getiren, yapay zekâ ekosisteminin gelişmesi konusunda yarattığı etkiyle bulut hizmetleri ve bu alanda da gelirlerin yüzde 76 oranında arttığını görüyoruz. Bunlar gelecek açısından önem veren büyüme rakamları. Diğer büyüme alanlarını da sıralarsam, Türkiye’de üretilen yazılım gelirleri yüzde 93 artışla 69 milyar liraya, yazılım ihracat gelirleri ise yüzde 99 artarak 14 milyar liranın üzerine çıkarken hizmet ihracatı da yüzde 78 büyüyor.
Kamu, bilişim firmaları, bilgi teknolojileri (BT) yöneticileri ve akademiyi bir araya getiren Bilişim 500 Ödül Töreni’nin 26’nci kez düzenlendiği düşünülürse, bu karşılaştırmaları geriye doğru yapmak için elimizde gani gani veri bulunduğu anlaşılıyor. Meraklılarına duyurulur. Bunun için bana ihtiyacınız yok.
Bakış açımızı değiştirip 5G’nin yerlisi olmamız gerekiyor
“Bakış Açını Değiştir” mottosu ya da bizim eski Türkiye’de kullandığımız sözcük olan sloganı ile düzenlenen ödül töreninin ardından ben farklı noktalara temas etmek istiyorum. T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan’ın “2026 yılında 5G ile herkesi buluşturacağız ve 5G ile ötesi teknolojilere geçiş sürecinde yerli ve milli teknolojilere odaklanıyoruz. Kararımız net; Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalacak” sözleri yeni dönem açısından dikkat çekici. Türkiye’nin 5G geçişi herhalde bir anda olacak. Yılbaşında gelecek yıla dair umutlarımızı bağırır gibi gece yarısı ışıkları kapatıp açacağız ve şak diye kendimizi 5G dünyasında bulacağız.
Bu bana, büyük teknoloji ustası Cem Yılmaz’ın televizyonda maket yapmayla ilgili program yapıldığı döneme ait bir esprisini hatırlatıyor. Makası ve diğer malzemeleri hazırlayıp televizyondan baka baka maket yapmaya çalıştığımız o yıllarda, program süresi kısıtlı olduğu için “yapılmışı var” yöntemiyle program tamamlanırdı. O dönemi birebir yaşadığım için, Cem Yılmaz’ın ne anlattığını bildiğim esprisine her defasında gülmekten kırılıyorum.
Kuşak olarak başka deneyimlerimiz de vardı. Örneğin ben ilkokula giderken öğretmen “herkes bir şarkı ezberleyip gelsin” diye ödev vermişti. Evde radyo vardı ama o zaman çok sevdiğim Neşe Karaböcek şarkılarından birini söylemenin okulun ciddiyetine uymayacağı düşüncesine kapıldık. Tam o sırada televizyonda şarkı öğretilen bir program olduğu haberi geldi; yani birisi böyle bir şeyden bahsetti. Saatini öğrendik. Şarkı söylenirken annem sözlerini kağıda yazdı. Şarkının iki kere söylenmesi, program ile okuldaki........
© Ekonomim
