İşçiler ve işçi sınıfı
Ne grevler zorunlu olarak işçi sınıfı hareketleridir –sadece ekonomik olabilirler ve bu 135 sene önce de sınıf bilincinin olsa olsa tohumu sayılıyordu çünkü sınıf bilinci ekonomik değil ideolojik ve siyasi bir bilinç olarak görülüyordu- ne de bazı işçiler bazı taleplerde bulununca bunlar mecburen işçi sınıfının talepleridir. En basitinden Lenin bazı Batı Avrupalı işçiler için “kapitalist sınıfın işçi teğmenleri” ifadesini kullanmıştı. Plehanov da “işçi sınıfına secde edenler” demişti. İşçi sınıfı ‘her işçi öbeği, her sendikalı çalışan işçi sınıfıdır’ şeklinde kavramsallaştırılmamıştır. Hele hele ‘ne yaparlarsa doğru yaparlar’ diye bir anlayış solun hiçbir türünde olmamıştır. Bu iş çok daha karmaşıktır ve esasen ilgili drama tarihsel olarak Avrupa’da oynanmış ve bitmiştir. Üstelik kimlerin işçi sınıfını oluşturduğu tartışması çok eskidir ve adeta Alman sosyal demokrasisinin güçlenmeye, seçim başarıları kazanmaya başladığı andan itibaren gündemi işgal etmiştir: 1895-1896.
Çok daha karmaşıktır çünkü Avrupa işçi hareketinin tarihi saf bir fikir, proje, temsil ve çıkar peşinde koşan siyasi partilerin kendilerini bir dilemmaya soktuklarını gösteriyor. Aslında bu her yerde ortaya çıkan bir dilemma dahi değil; yâni, ortaya bir dilemma bile çıkmayabiliyor. Yıllarca liberal partiden seçimlere temsilci ve parlamentoya mebus sokan işçi hareketi ancak kaçınılmaz hale geldikten sonra İşçi Partisini kurmaya karar verebilmişti. İngiliz örneğinde ne devrimci yollara çağrıda bulunanların ne de işçi sınıfını tek bir partide siyasi temsile ve politik bütünleşmeye kavuşturmayı önerenlerin başarılı olduklarını görebiliyoruz. Seçim yoluyla sosyalizm fikrinin taraftar bulamadığı noktada devrim yoluyla sosyalizm fikri de taraftar bulamamıştı ve zaten işçi sınıfının bağımsız politik temsiline dahi karar verilemiyordu. Bağımsız bir sınıf partisiyle temsil edilmek ve en azından retorik olarak "seçime dayalı sosyalizm" fikrine sahip çıkmak işçi temsilcileri ve sendikalar tarafından ancak ve ancak kaçınılmaz olduğunda, alternatifin Tory partisinin (liberal parti) destekçisi ve uzantısı olarak silinip gitmek olduğu noktada kabul edilebildi. Politik olgunluk, bağımsızlık ve temsiline baştan kavuşan işçi hareketlerindeyse seçime dayalı sosyalizm ve devrime dayalı sosyalizm yollarının her ikisi de kendi dilemmalarını sundular. Seçime dayalı sosyalizm her şeyden önce seçim başarıları elde etmek durumundaydı ve bunu yaparken işçi sınıfının farklılaşarak temsiline ve farklı kesimlerinin farklı kazanımlar elde etmesine aracılık etmek zorundaydı. Sosyalizm talebinin işçi sınıfının bütünü açısından aciliyetinin giderek azaldığı bir patikaya böylece girilirken, işçi partileri zaten bu yönde ilerleyen bir dinamiğin bizzat taşıyıcıları haline geliyorlar ve seçim başarıları elde ettikçe, sosyalizm perspektifinden giderek uzaklaşan bir sınıfın hem temsilcisi hem yaratıcısı........
© Ekonomim
