Auctoritas, non veritas facit legem (Hobbes)
Schmitt Weimar döneminde “liberal bir rejimde yaşayan otoriter bir düşünürdür” (Olivier Beaud). Burjuvaziye ve liberal hukuka eleştirilerinin kaynağında Alman burjuvazisinin 1919’da nihayet parlamenter bir demokratik cumhuriyet kurmuş olmasının geç kalmışlığı, Weimar anayasasının bir egemenlik eylemi olmayıp bir zayıflık eylemi, bir “pakt” olmasının payı vardır. Schmitt’e göre 1848 sonrasında dahi burjuvazinin monarşiyi zayıflatmak isteği gerçekten demokratik bir prensibe dayandığını göstermez; burjuvazi ancak kendisini garantiye alacak ölçüde merkezi otoriteyi zayıflatmak ister ve halkın demokratik taleplerinin bayraktarlığını yapması bu amaca hizmet ettikleri ölçüde geçerlidir. Bu nedenle burjuvazinin devleti ve anayasası daima “karmadır”; birden fazla prensip bir arada vücut bulur. Burjuvazi daima bir “uzlaşı”, bir “orta yol” –goldener Mittelweg- arayışı içindedir. Mantıklı geliyor mu?
Schmitt’in Hobbes’da en beğendiği siyasal düşünürü bulması şaşırtıcı değilse de Hobbes’u “bireyci çatlaktan” dolayı eleştirmesi bir ölçüde şaşırtıcıdır. Şaşırtıcıdır çünkü ünlü “protego ergo obligo devletin cogito ergo sum’udur” cümlesi onu saran “koruma ve itaat” olmadan ne meşruiyet ne yasallık ne düzen olabilir vurgusu kaçınılmaz olarak kontraktaryanizme götürmemekte midir? Geçelim. ‘İstisna hali’ basitçe bir sıkıyönetim ilanı veya olağanüstü hâl değildir. Bundan çok daha fazlası olup, devlet içinde çatışmanın olduğu ve/veya bir sistemik beka sorununun saptandığı yerde ortaya çıkar. Schmitt, daha önceki kitabında, anayasanın içinde hareket eden veya anayasayı sadece geçici olarak askıya alan “görevli (komiser) diktatör” ile “egemen diktatör” arasında ayrım yapmıştı. Egemen olan siyasi güç, zaten egemenliğini anayasaya bağlı kalmayarak gösterir. Hukuka ait ama dâhil olmayan sınırda duran “egemen” anayasayı ortadan kaldırabilir veya değiştirebilir. Komiser tipi diktatöre ilk örnek Amerikan iç savaşı sırasındaki Lincoln olarak verilirken, 1921-1922 yıllarında değil, ama 1933 sonrası iktidardaki Hitler Schmitt'in egemeninin mutlak örneği haline geldi.
Modern devlet kuramının bütün önemli kavramları dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarıdır (Schmitt). Burada klasik bir karşı devrimcilikten daha ince bir pozisyon buluyoruz. Schmitt, Batı aklının teolojinin kavramlarını dünyevileştirmesinin atılmış en önemli adım........
© Ekonomim
