Bir bayram daha geçti…
Bayramlar benim için çocukluğum da demek… Her defasında o yılları hatırlarım. Anılar, film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer. Bayramın ilk günü, "Meserret (sevinçler, şenlik) çocukların, yalnız/ Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle” diye başlayan Tevfik Fikret’in şiiriyle yola çıktım mazi yolculuğuma. Ne diyordu Fazıl Hüsnü Dağlarca “Bayram günü ol istersen / Gitsinler gitsinler gitsinler gitsinler / Sen gitme.”
Ben gittim…
Çocukluğumun o şenlikli günlerine doğru gittim. Belleğimdeki o derin, kör kuyuya kendimi bıraktım. Şairin (Edip Cansever) dediği gibi “Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk hiçbir yere gitmiyor. Bazen neşeli bir ses olarak yankılanıyor, yürekte bazen keskin bir sızı.” Füruzan ise şöyle diyor: “Çocuklar unutmaz. Biz, çocukluğumuzu unutuyoruz.”
Ben, unutmamak için, kendimi o derin kuyuya öylece, külçe gibi bıraktım. Çocukluğuma doğru düşerken bir bayram yeri anısına tutunabilir, o şenlikli, cennet günlerimden birini biraz olsun bu köşede dillendirebilirim umuduyla başladım yolculuğuma…
İşte sokağımızın sonundaki alana kurulan bayram yeri:
Atlıkarınca, kayık salıncak; uzak durmamız gereken parayla oyun oynatan fırdöndücü, bir çadırın içindeki minik kukla tiyatrosu, ip üstünde oynayan cambaz, macuncu, koz helvacı, leblebici Sarı Dede, niyetçi, baloncu…
Bu görüntülere biraz daha tutunabilirsem, ayrıntıları da görebilirim........
© Ekonomim
visit website