Transfer fiyatlandırmasında satyr paradoksu
İronik, bir o kadar da alegorik bir mecra sunan bir yazı okumak ister misiniz?
Bugünkü yazımız ile vergi mevzuatının ciddi bir perspektifi olan transfer fiyatlandırması konusunu ironiyle işlenmiş kurgusal göndermeler sunarak ilginize sunmak istedik. Şöyle ki, bugünkü yazımızda, mitolojik karanlığın sembolü Satyrler aracılığıyla, modern vergi hukukunun en girift alanlarından biri olan transfer fiyatlandırmasına ışık tutmak istiyoruz. Kimi zaman stratejik planlama kılığına bürünen örtülü kazanç dağıtımı, emsallere uygunluk ilkesinin gölgesinde şekillenirken; vergi sisteminin devasa denetim gücü, bu gri alanlarda kaybolan mali gerçekliğin peşine ciddiyetle düşüyor. Yazımızdaki alegori, iletmek istediğimiz ciddi mevzuatsal gücün yalnızca edebi bir süsü olmayacak; seçtiğimiz konudaki eleştirel izlemi de gözler önüne seren bilinçli bir anlatım aracı olacaktır. O halde keyifli okumalar dileyerek başlamak istiyoruz…
Antik Yunan mitoslarında, genellikle Dionysos’un izinden giden, doğayla iç içe ama düzenin tam da dış sınırlarında yaşayan, kaotik doğalarıyla tanınan Satyr figürleri; her ne kadar mitolojik anlatıların arka planında eğlence, kural tanımazlık imgeleriyle resmedilmiş olsalar da, aslında yerleşik kuralların dışında var olmayı seçmiş yapılarla kurulan ilişkinin metaforik bir izdüşümünü temsil etmektedirler. Bu yarı-kehanet dolu, yarı-karanlık karakterler; uyumsal düzenin haricinde, hesap vermezliğin, sınırlara meydan okumanın ve en önemlisi de kural koyucularla sürekli saklambaç oynayan varlıkların simgesel bir o kadar da alegorik karşılığıdır. Ne var ki bu figürlerin etkisi, yalnızca mitolojik anlatıların tozlu sayfalarında kalmamakta; bugün özellikle küresel sermaye akışlarının, çok uluslu şirket yapılarının, yapay fiyatlandırma ilişkilerinin ve vergiye tabi kazançların ekonomik gerçekliğini maskeleyen işlemlerin dünyasında tekrar vücut bulmuşçasına bir yankı yaratmaktadır.
Modern ekonomi-politiğin sayısallaşmış ve sınırlar ötesi işleyişinde, Satyrlerin -teşbih yerindeyse- karanlık ormanlardaki saklı sofraları adeta yerini, karmaşık yan kuruluş şemalarının, kâr aktarımı optimizasyonlarının ve belgelendirme yükümlülüklerinden ustaca kaçan ilişkili işlem zincirlerinin oluşturduğu görünmez finansal labirentlere bırakmıştır. Bu noktada, transfer fiyatlandırması uygulamaları aracılığıyla şirket içi işlemlerde kullanılan fiyatların, çoğu zaman emsallere uygunluk ilkesini yalnızca şekli olarak karşılayacak biçimde kurgulanması; ekonomik gerçeklikle hukuki görünümler arasındaki makasın giderek açılmasına neden olmakta, bu durum da gerek Türk vergi mevzuatı kapsamında gerekse OECD Transfer Fiyatlandırması Rehberi, BEPS (Base Erosion and Profit Shifting) Eylem Planları ve Çok Taraflı Anlaşmalar (MLI) gibi uluslararası düzenleyici çerçeveler nezdinde riskli ve gri bir alana işaret etmektedir.
Bu bağlamda; Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi ile şekillenen transfer fiyatlandırması hükümleri çerçevesinde, ilişkili kişilerle/şirketlerle yapılan mal veya hizmet alım-satımlarında emsallere uygunluk ilkesinin sağlanmaması durumunda doğan vergisel riskler, yalnızca bir belgelendirme yükümlülüğü ihlali olarak kalmamakta; aynı zamanda örtülü kazanç dağıtımı yasağı kapsamında doğrudan vergisel cezai sonuçlar doğurmakta ve söz konusu hususa muhatap sorumlu mükelleflerin gerek iç denetim gerekse de dış denetim süreçlerinde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle yine zorunlu ve sorumlu olarak yüzleşmesini zorunlu kılmaktadır.
İşte bu günkü yazımızla da, mitolojik bir metafor olarak Satyr figüründen hareketle, günümüzde çok uluslu şirketlerin karmaşık organizasyonlarında şekillenen transfer fiyatlandırması stratejilerinin; mevzuat düzenlemeleri, uygulamadaki çelişkiler, belgelendirme yükümlülükleri ve vergi otoritelerinin denetim araçları çerçevesinde hem hukuki hem iktisadi bir perspektifle ele alınması hedeflenmekte; ayrıca, bu yapıların vergisel etik, şeffaflık ve ekonomik gerçeklik ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu olup olmadıkları da, ironik ve eleştirel bir bakışla görüşlerinize açılması nihai amacımız olacaktır.
Transfer Fiyatlandırmasının Hukuki Arka Planı; Kurgusal Fiyatlar, Gerçek Kazançlar:
Günümüzde uluslararası ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştiği, dijitalleşme ile birlikte fiziksel sınırların vergi matrahı açısından anlamının zorlandığı bir ekonomik düzende, çok uluslu şirketlerin global ölçekli faaliyetleriyle oluşan değer zincirleri içinde kazancın hangi ülkede, ne ölçüde ve hangi hukuki zemine göre vergilendirileceği sorusu, yalnızca vergi otoritelerinin değil, aynı zamanda küresel düzenin etik altyapısının da temel problemlerinden biri hâline gelmiştir. Bu çerçevede, şirketler arası işlemlerde kullanılan fiyatların, piyasa koşullarından gerçeği yansıtmayacak ölçüde yön değiştirip şirket içi menfaatlerin optimize edildiği bir araca dönüşmesi, vergi sistemleri bakımından hiç şüphesiz hem şeffaflığı hem de adaleti zedeleyen en kritik başlıklardan biri olarak öne çıkmaktadır.
İşte tam da bu noktada, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi, Türk vergi mevzuatı içerisinde transfer fiyatlandırması uygulamasını düzenleyen temel normatif dayanağı teşkil etmekte olup; ilişkili kişiler arasında gerçekleşen mal veya hizmet alım-satım işlemlerinde, eğer uygulanan fiyatın emsallere uygunluk ilkesine aykırılık teşkil ettiği tespit edilirse, aradaki farkın örtülü kazanç dağıtımı sayılarak vergiye tâbi tutulacağını açıkça hüküm altına almaktadır. Nitekim bahsi geçen hüküm şu şekilde lafzını bulur; “Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır….” Dolayısıyla bu düzenleme, şirketlerin serbest iradeleriyle belirledikleri iç fiyatların, vergi idaresinin ekonomik gerçeklik analizi karşısında geçerliliğini yitirebileceğini ve bu işlemler sonucunda transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı gerekçesiyle cezalı tarhiyatların gündeme gelebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kanun’un söz konusu maddesi kapsamında, transfer fiyatlandırmasının varlığından söz edebilmek için üç temel unsurun bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Peki, nedir bu üç unsur; işlemde yer alan taraflar arasında ilişki bulunması, işlemin mal veya hizmet alım ya da satımı niteliğinde olması ve uygulanan fiyatın, emsallere uygunluk ilkesine aykırı şekilde belirlenmiş olması.
Bu noktada ilişkili kişi kavramı, yalnızca doğrudan sermaye ilişkisine sahip taraflarla sınırlı kalmayıp; yönetim hakkı, oy hakkı, ortak kontrol gibi ekonomik etkinin varlığına dayalı geniş bir çerçevede değerlendirilmektedir. Yine aynı şekilde, transfer fiyatlandırmasının emsallere uygunluğunu belirlemek için kullanılabilecek yöntemler de gerek Kurumlar Vergisi Kanunu gerekse de uygulamaya yönelik Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ (Seri No: 1) kapsamında detaylandırılmış olup; karşılaştırılabilir fiyat yöntemi (Comparable Uncontrolled Price – CUP) –global piyasada tam anlamıyla karşılaştırılabilir “bağımsız işlem” bulmak çoğu zaman imkansız olduğundan risk unsuru burada doğar.-, maliyet artı yöntemi (Cost Plus Method) – hesaplama “maliyet esaslı” gibi görünse de, kâr marjı tercihi büyük ölçüde sübjektif ve yönlendirmeye son derece açık olmayı bünyesinde barındırır ki risk unsuru burada doğar.-, yeniden satış fiyatı yöntemi (Resale Price Method) – günümüz global tedarik zincirlerinde bu “yeniden satış” çoğu zaman aynı grup içinde yeniden yapılandırmalar, alt lisanslamalar ve yığınla “değer transferi” içerdiğinden, yöntem çoğunlukla teorik düzeyde kalarak riski doğurma potansiyeli taşır.- gibi klasik yöntemlerin yanı sıra, işlemsel kar yöntemleri (işleme dayalı net kar marjı yöntemi (Transactional Profit Methods), kar bölüşüm yöntemi (Profit Split))- ancak yöntemlerde kullanılan veritabanları, Satyrlerin kişisel düzlemde yargısal sonuçlar varmasına benzeyen, biçimsel ve bağlamsız sonuçlar vermesine dayanan risk unsurları içerebilmektedir.- gibi emsallere uygun fiyat veya bedelin tespitinde, ilişkili kişiler arasındaki işlemden doğan karı esas alan yöntemler de varlığı ile uygulamada aktif rol oynamaktadır.
Ancak burada dikkat çekici olan husus, söz konusu düzenlemelerin teknik karmaşıklığının ötesinde, bu yapıların ekonomik rasyonaliteyi maskeleyebilecek düzeyde bir stratejik manipülasyon alanı sunabilmesidir. Nasıl mı?
-Emsallere Uygunluk İlkesi (Arm’s Length Principle):
Her ne kadar modern vergilendirme düzeni, ilişkili kişiler arasında yapılan işlemlerin bağımsız işletmeler arasında gerçekleşen koşullara uygun biçimde belirlenmesini amaçlasa da, bu “bağımsızlık” fikri çoğu zaman belge üretimiyle taklit edilen ama özde farklı motivasyonlarla yönetilen ilişkileri gizlemeye yarayan bir maske haline gelebilmektedir.
-Transfer Fiyatlandırması........© Ekonomim
