İşte yaşınız, işte kalan zamanınız!
Çocukluğumun geçtiği Kayseri’de şimdi yerinde yeller esen eski mahallemizde bir vefat yaşandığında en çok şu tür konuşmalar duyardım.
-Falanca ölmüş, Allah rahmet eylesin.
-Nesi varmış, niye ölmüş?
-Vadesi dolmuş...
Vadesi dolmak! Ne demekti ki, hiç anlam veremezdim, sanki bir hastalık gibi!
O dönemlerde hastalıklar da pek öyle detaylı olarak bilinmezdi ya. Birisi hayatını kaybetti mi, nedeni belliydi; vadesi dolmuş! Ara ara şunu duyduğum olurdu.
“Damar sertliği vardı.”
Damar sertliği denilirken neyin kastedildiğini yıllar sonra çok iyi öğrenecektim. Hatta bu süreç beni “Hiç Kalbinizi Ellediler mi” adlı bir kitap yazmaya kadar götürecekti.--- Şimdi artık hangi hastalıktan hayatımızı kaybettiğimizi biliyoruz. Yine de belli bir yaşın üstündekiler için ortada somut bir neden yoksa “İç organlar iflas etmiş” deniliyor, “Çoklu organ yetmezliği” deniliyor. Yani “Vadesi dolmuş”un adı biraz değişmiş oldu.
İnsan, doğada öleceğini bilen tek canlı. En azından diğer canlıların bunu bilmediğini düşünüyoruz. Gerçi birçok hayvan ölümün yaklaştığını hissediyor. İnsanoğlu zamanın yaklaştığını pek hissetmiyorsa da bir gün mutlaka öleceğini biliyor. Ve adım adım vadenin dolacağı o güne gidiyoruz.
Şunu düşündüğüm çok olmuştur. Özellikle el kadar minnacık bebekleri gördüğümde.
“Yüz yıl sonra şu an etrafta gördüğüm kimse olmayacak. Ne etrafı, şu an dünyada yaşayanlardan sayılı kişi kalacak.”
Böyle bakın dünyaya, çok tuhaf gelecek!
Hatta bırakın yüz yıl sonrasını, kısaltın........
© Ekonomim
