menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Birgül Yangın Aslanoğlu ile Yunus Çinçin Söyleşti

9 6
23.06.2025

BİRGÜL YANGIN ASLANOĞLU İLE HATIRLAMANIN DİLİ: KOKU, SESSİZLİK VE YAZI ÜZERİNE BİR YOLCULUK”

Yunus Çinçin: Sevgili Birgül Yangın Aslanoğlu, söyleşi isteğimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Kendinizden, yazarlık geçmişinizden ve yazarlık serüveninizde önemli gördüğünüz dönüm noktalarından söz eder misiniz?

Birgül Yangın Aslanoğlu: Çok teşekkür ederim Yunus Bey. Kendimden söz etmek daima zor olmuştur. Belki de bu yüzden yazıyorumdur kim bilir? Yazarlık geçmişimi herhangi bir takvimle sınırlayamıyorum. İçimde tuttuğum sessizliklerin başladığı zamanda başlıyor sanırım. Edebiyata olan ilgim çok erken yaşlarda başladı. Çocukken kitapların dünyasına sığınırdım; kelimeler benim için hem bir sığınak hem de bir geçitti. İlk yazma denemelerim lise yıllarında edebiyat öğretmenimin teşvikiyle ortaya çıktı. Katıldığım yarışmalardan aldığım derecelerle okulda “bayan yazar” olarak anılmaya başlamıştım. Bu ünvan içimdeki tutkuyu somutlaştırmıştı. Üniversite yıllarında edebiyata olan ilgim akademik bir boyut kazandı. Halk edebiyatında bir ekol olan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun öğrencisi olmak edebi kimliğimin şekillenmesinde önemli bir etkendi.

Bir de beni tanıyanların iyi bildiği gibi ben bir Barışseverim. Barış Manço’ya duyduğum gönül bağı ve vefa duygusu yazı serüvenimde belirleyici bir başka etkendi. Onunla ilgili hazırladığım lisans tezimin kitaplaşmış hâli olan Çağdaş Türk Ozanı Barış Manço, yayımlanan ilk kitabım oldu. Bu kitap, yazarlık yolculuğumdaki ilk ciddi adımdı. Sonrasında yüksek lisans tezimden geliştirerek yazdığım Geçmişten Günümüze 41 Türk Sinemasında Folklor İzleri yayımlandı. Bu akademik kitapların ardından kurmacaya çocuk edebiyatı üzerinden adım attım. Dedemin Köstekli Saati adlı ilk gençlik romanı ve Sinem: Deyimler Prensesi bu anlamda ilk denemelerimdi. Kitapların dost sesiyle buluştuğumuz Söyleşi-Yorum okuma grubumuzdan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem iyi birer okur hem de yazar olan arkadaşlarımla güncel edebiyatın nabzını tutmak hepimize çok şey kattı. Öyle ki gruptaki yedi arkadaş bir araya gelerek Yediveren adlı bir öykü seçkisi bile yayımladık. Çoğumuz Edebiyat Burada’da kitap incelemeleri yazarken birden öyküye evrildi kalemim. Yazarlık yolculuğumda gerçek bir yön değişikliği Serkan Türk’le yollarımızın kesişmesiyle gerçekleşti. Onun eleştirileri, yüreklendirmesi kalemime yön verdi diyebilirim. Bu destekle ilk öykü kitabım Debbağ kitap formunda okurla buluştu. Debbağ’daki öyküler aslında çok öncesine dayanan bir içsel hazırlığın, kokunun, belleğin ve sessizliğin izlerini taşıyordu.Bu öykülerin çoğu kitaplaşmadan önce çeşitli dergilerde yayımlandı. Bu süreçte benim için en kıymetli duraklardan biri Hece Öykü dergisi oldu. Hece Öykü, öykülerime alan açan, beni yazarlık yolunda daha sağlam adımlarla yürümeye teşvik eden bir mecra oldu. Emin Gürdamur’un editörlük yaklaşımı, öykülerimin yönünü yeniden düşünmeme vesile oldu. Bu süreçte Hece çatısı altında yer almak yazma cesaretimi pekiştiren çok kıymetli bir deneyimdi benim için.

Debbağ’ın ardından gelen Gün Dönende ise novella formuna yaklaşan yapısıyla kader ve tesadüf ortaklığını sorgulayan, içsel döngüleri merkezine alan bir kitaptı. Kurmaca artık sadece bir tür değil, bir ifade biçimi hâline geldi benim için. Her metinle biraz daha içime döndüm, biraz daha gerçek sesimi aradım.

Akademiden kurmacaya, folklordan içsel boşluklara, çocuk kitaplarından suskun karakterlere uzanan bir yolculuk benimki. Her kitap bir sonraki yolun haritası oldu ve ben hâlâ o sessizliklerin peşindeyim…

Yunus Çinçin: Gün Dönende’deki öykülerin birbirini bütünleyen öyküler oluşu, okura farklı bir okuma olanağı sunuyor. Kitabınızın adını belirlerken ve kitabınızdaki öyküleri kurgularken nasıl bir süreç yaşadınız?

Birgül Yangın Aslanoğlu: Gün Dönende’nin ilham kaynağı Barış Manço’nun Dönence adlı şarkısıydı. Belki de Türk Rock tarihinin en iyi introsuna sahip bu şarkı hem bestesiyle hem sözleriyle inanılmaz bir eser. Şarkıdaki yalnızlık, döngü, arayış ve içsel değişim duygusu beni çok etkilemiştir. O parçayı her dinleyişimde insan ruhunun kendi etrafında nasıl döndüğünü, bazen aynı yere varmak için bile ne uzun yollar aştığını düşünürüm. Gün Dönende’deki öyküler de bu düşünceyle şekillendi. Kitaptaki her öykü, tek başına bir hikâye anlatsa da aslında kimi zaman bir mekân kimi zaman bir nesne kimi zaman sadece bir duyguyla, diğer........

© Edebiyat Burada