Soner Demirbaş yazdı: Turgut Uyar’ın Su Yorumcuları’na Adlı Şiirinde Korkuluk Ustalık*
su yorumcuları’na*
I
ben ne güzel işerim güneşe karşı
arkamda medrese duvarı önümde çarşı
bir sürekli kaşınmadır yaşadığım
törelere ve alışkanlığa karşı
geldim gittim geldim bir şey bulamadım
üzüldüğüme ve yorulduğuma karşı
ah aklıma her şey gelir, her şey gelir
doğan güne karşı batan güne karşı
sözde kirlettiğimiz bütün her şey duruyor
bak ne diyorum sana, ele güne karşı
biz duralım bir sürekliyiz duralım
durukluğa, tüberküloza ve uranyuma karşı
durduk, ateş besledik, kuşları sürekledik
arkamız medrese duvarı önümüz çarşı
güneşe güneşe karşı
su yorumcuları’na*
II
biz bir parça acemi bir su yorumcusuyuz
öteden beriden dayanıklılık taşırız durmadan
ellerimiz bir türkü gibi öyle, kendiliğinden
uzun bir gündüzü farkedenlerin en sonuncuyuz
ay batar, çünkü rüzgâr bir menekşeye dönüşür, biliriz bunu
çünkü mavi gözlü ve deli sekiz kardeşin onuncusuyuz
ah büyük tarla, ah büyük deniz, ah büyük çalgı, bil!
senin en son alacağın biçimin sabırlı yontucusuyuz
sezgilerimiz ve ellerimiz sonsuz bir alışkanlık gibi. İlerde
aşkın ve tüberkülozun ve uranyumun bulucusuyuz
karalarımız ve aklarımız bir duvarı yıkmaktır, anlatılır
biz, çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz
eririz tükeniriz, toplanır yaratırız. Bu bize aşktır
biz belki de en uzun yaşamalı bir su’yuz
*: Turgut Uyar, Büyük Saat, Bütün Şiirleri, YKY Yayınları, Birinci Basım, Mayıs 2002, 644 Sayfa, s. 355-356
Açıklama:
Biz okurlar sıkı bir şairin sıkı şiirleriyle ve o şiirlerin deneyimledikleriyle (içeriye aldıkları ve dışarıda bıraktıklarıyla) özdeşlik kurabildiğimizde söz konusu şiirleri her okumada yeniden yeniden yazmış oluruz.
Turgut Uyar şiirleri de okurunun üzerinde metaforik ve metonimik yapısıyla doğrudan etkilidir. Uyar’ın şiirlerini okurken o şiirlerdeki kelimeler bizi çevreleyen bir dünyaya döner ve kelimelerle kavradığımız gerçek şiir her şeyin vesilesi de olabilir. Terry Eagleton’ın “Bir şiirin dili onun fikirlerinin oluşturucusudur.” (Eagleton, 2015: s.42-44) derken “Şiir bize yapılan bir şeydir, yalnızca bize söylenen bir şey değildir.” sözü Uyar şiirlerinde karşılığını bulur ve bize ‘yapılan’ şiir tüm taşıdıklarıyla okuruna uzanır. Böylelikle bir şiirin gerçekten söylemlerle yaratıldığına tanık olur ve o şiiri yeniden yazar-yaşarken Turgut Uyar şiirini yaratan söylemin okurunu da yaratan şeye dönüştüğüne tanık oluruz. Şiirin aslı dediğimiz şeyin kelimelerle örüldüğü sonucuna varmamızda Turgut Uyar şiirleri iyi bir örnek olarak karşımıza çıkar.
Bir şiir kelimelerle inşa edilirken onun içine nüfuz edebilmek için (aynı zamanda şiirin de okuruna nüfuz edebilmesi için) gerekli olan şey ise yine kelimelerdir. Buradan hareketle yorumlama da yeniden bir yorumlama edimine dönüşür ve yeniden yorumlama da sürekli yeniden yorumlamalara köprü olup kapı aralar. Turgut Uyar şiirinin verdiği hazzın sırrı tam da burada gizlidir.
Zygmunt Bauman’ın “Ey o eksik yetkinlikleri arayanlar” (Bauman, 2019: s. 38) sözünün en etkili sureti Turgut Uyar’daki “Korkulu Ustalık” ve “Efendimiz Acemilik” söylemlerinde yansısını bulur. Bu söylemler sosyolojik bir durumu da işaret eder bizlere. Necmiye Alpay “Üç Düzlem” adlı yazısında “Turgut Uyar’ın şiiri, bütünü göz önüne alındığında, üç düzlemdeki işleyişe dayanıyor: Yalnızlığın ağır bastığı duygu düzlemi, karşılığını somutta bulmayı sevdiği bilinç düzlemi, ve topluma borçluluk duygusuyla belirlenen etik düzlem.” (Alpay, 1997: sayfa 31) derken bu sosyolojik duruma dikkatimizi çeker. Orhan Koçak Bahisleri Yükseltmek‘te (Koçak, 2010: s. 169) Divan’ın seslendiği, ağırladığı merciinin halk olduğunu söyleyerek “Divan çıktıktan sonra yapılan bir söyleşide şöyle diyor [T. Uyar]: “…asıl amacım, geçmişte bir mutlu azınlığın kullandığı aracı, halk adına, halk yararına kullanmaktı (K.U., s. 500).” cümlesiyle sosyolojik duruma vurguyu perçinleştirir.
Doğan Hızlan ise “Turgut Uyar Üzerine Dîvanî Notlar” (Hızlan, 1997: s. 83) başlıklı yazısında “Yokuş Yol’a” adlı şiiri bağlamında Divan’a değinerek Turgut Uyar şiirinin kitap bütünlüğü bağlamında toplumsal yanına şu şekilde vurgu yapar:
“Divan‘ın 1970 yılında yazıldığını düşündüğümde, tarihleri, olayları, kıyımları üstüste bir süperpoze film gibi koyduğumda, bu şiir bugün daha da önem kazanıyor. …
Divan şiiri soyut değildir, toplumsal olayların içindedir.
Turgut Uyar da bence divan şiirinin bu yanını almıştır, onun toplumsal yanını geliştirmiştir.”
Yine Ece Ayhan da Turgut Uyar dosyası için yazdığı “Sıkı Şairlerden Turgut Uyar ya da Sivil Şiir” başlıklı yazısında “Büyük bir cağ yeniliği; hep birlikte yapılır ve hep birlikte yürünür;” (Ayhan, 1997: s. 40) cümlesiyle-vurgusuyla Turgut Uyar şiirinin toplumsal yanına im koyar.
Tüm Büyük Saat’ine ve özelde “su yorumcuları’na” adlı şiirinin de içinde bulunduğu, ilk basımı 1970’te Bilgi Yayınları’ndan çıkan Divan’a baktığımızda kuşkusuz şiirin insana ve hayata bakması gerektiği düşüncesiyle; şiirin bir dil meselesi olduğunun bilinciyle imgeler kurularak yazıldığının örneğini verir Turgut Uyar. Bu da onun şiirinin taklit ve tekrar edilemez oluşunun bir işareti olarak karşımıza çıkar. Divan‘da görüldüğü üzere Turgut Uyar geleneği iyi bilen, onu kurcalayan ve onu yıkarak yeniden kuran modern şiirin uç örneklerini vermiştir. Nilay Özer (Özer, 2005: s.1) “Turgut Uyar’ın Divan’ında Bir Araç Olarak Biçim” adlı çalışmasında 1950’lerde başlayan ve İkinci Yeni adıyla anılan eğilimin öncülerinden sayılan Turgut Uyar’ın (1927-1985) 1970 yılında yayımladığı Divan‘ının beyitler halinde yazılması ve gazel, kaside, rubai formunda şiirler içermesiyle şairin diğer yapıtlarından ayrıldığına vurgu yapar. Turgut Uyar adı geçen kitabındaki şiirlerinde gelenekten nasıl yararlanılması gerektiğinin en güzel örneklerini vermiş ve Divan’da Divan Şiiri biçiminden salt bir araç olarak yararlandığını belirterek övgü ve eleştirilere de tepki göstermiştir. Turgut Uyar buradaki kurgusuyla modern şiirin nasıl olması gerektiği hakkında bir pratik sunmuş ve dilin tüm olanaklarından yararlanmasını bilmiştir.
Büyük Saat’in içinde yer olan bütün şiirlerinde olduğu gibi “su yorumcuları’na” adlı şiirinde de kendi zihni ya da duyumuyla başkalarının-okurunun zihni ya da duyumları arasına imgelerini yerleştirdiğini görürüz T. Uyar’ın. Şair burada imgesini kendisiyle dolaysız (lirik) bir ilişki içinde; kendisi ve başkalarıyla dolaylı (epik) bir ilişki içinde sunmak yerine başkalarıyla dolaysız (dramatik) bir ilişki içinde sunarak estetik teorisini de oluşturmuştur. “Efendimiz Acemilik” diyen Turgut Uyar İkinci Yeni hareketinin başlatıcılarından biri olarak ‘usta’ olmaya çabalayan şairlere de bir yanıt olarak karşımızda duruyor şimdi.
Orhan Koçak da “Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi” alt başlığıyla hazırladığı Bahisleri Yükseltmek adlı kitabında (Koçak, 2011: s. 17) “şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda” (Korkulu Ustalık, haz. Alaattin Karaca, YKY, 2009, s. 352) diyen Turgut Uyar’ın Cemal Süreya ve Edip Cansever ile birlikte hayranlık duydukları daha eski şairler üzerine düşünürken sık sık “açıklanamazlık” terimini kullandıklarına değinir. Turgut Uyar şiirinin kendinden önce ve sonra gelen hiçbir şeyle açıklanamayacak durumda özgün ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu belirtmekte fayda var ama kaynağı kendisi olan ve hep kendi üzerine kıvrılarak tekrar tekrar okunan bir şiirin de biz okurlarda oluşturduğu poetik hayalin peşine düşmekte fayda var.
Turgut Uyar’ın 1970 yılında yayımladığı kitabında yer alan “su........
© Edebiyat Burada
