menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kadir Aydemir ile Serkan Türk Söyleşti

9 1
30.08.2025

Kadir Aydemir Söyleşisi

Söyleşen: Serkan Türk

“Şimşek çakarken korkuyor

ağaçlarla kabuklar

görünmez bir bıçakla kesiliyor

tek başına kalan

her şey”

Serkan Türk: Sessizliğin Bekçisi’ni 2002 yılında Hera Şiir Kitaplığı’ndan yayımladın. Ardından Dikenler Sarayı, Rüzgârda Saklı, Soğuk Yazgı, Otların Kalbi ve son olarak Yitirilmiş Şeyler Arasında okurla buluştu. Kadir Aydemir bugüne kadar dizelerini ulaştırdığı okurlarıyla nasıl bir bağ kurdu?

Kadir Aydemir: Şiir benim için hem bir varoluş hem de güçlü bir ifade şekli. İlk şiir kitabım haikulardan oluşan Sessizliğin Bekçisi’ydi; üstat Savaş Çekiç’in o güzel tasarımının yanında İbrahim Çiftçioğlu’nun desenleriyle yayımlanmıştı. Yılların nasıl akıp geçtiğini anlayamıyor insan; yazıp biriktiriyoruz ve zamanın sonsuzluğuna ekliyoruz şiirlerimizi, öykülerimizi, küçük hayat bağlarımızı, tanıklıklarımızı, derken kitaplarımızı. Geriye dönüp kitaplara bakınca, her şey bir başkasının hikâyesiymiş gibi geliyor insana… Temel sanat disiplini şiir denebilir. Fuarlarda, etkinliklerde, bazen tuhaf yerlerde okurlarla karşılaşıp sohbet etmek çok keyifli elbette. Aynı zamanda yayıncılık da yaptığımdan okurla iletişim kurup sohbet etme şansı da yakalıyorum sık sık. Birbirinden çok ayrı dünyalar, meslekler, ilgi alanları şiir evreninde bir araya gelebiliyor. Şiiri seven insan iyi okurdur, hatta en iyi okurdur diyebilirim.

“İnsanlar ölüyor; onları sessizce gömüp

Çamurla yamıyoruz acıları.

Toprak hınçlı bir tohum saklıyor içinde.”

Serkan Türk: Yitirilmiş Şeyler Arasında’da yer alan şiirler yaşamın geçiciliğine, ölüm duygusunun hayat ve insan arasında oluşturduğu mesafelenmeye, bir yanda hatırlamanın bir yanda sonsuz unutuşun pençesindeki günleriyle yüzleşmesine işaret ediyor. Unutmanın ve hatırlamanın açmazlarında dolaşıp, bireysel ve toplumsal gerçeklerle örülü, geçmiş dertlerin şirini mi yazıyorsun?

Kadir Aydemir: Kitapta ölüm ve ayrılık temaları baskın gelse de insanın acısını ve umarsız kıvranışını yazıyorum aslında. Başka bir yol yok, unutarak yaşıyoruz ve ölümden kaçarak. Unutamasak deliririz, nefes alamayız; yaşamsa her sabah yeniden başlar. Hayat kendini yeniliyor. Şair de unuttuklarıyla hatırladıkları arasında kalan şeyleri not ediyor belki de. Toplumsal gerçeklere uzak kalmak çok zor, hep zordu, ama bu dönemin siyasi gerilimi, yaşanan her şey hepimizi derinden etkiliyor bir şekilde. En apolitik insan bile artık bu açmazın farkında. Dertler ne bitiyor ne de eskiyor. Şiir bu noktada bir çare olabilir mi? Kısa bir anlığına da olsa evet. Sevdiğim bir şair olan Mahmud Derviş’in de dediği gibi: “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir.” İnadına yazıyoruz aslında… Hayata ve her şeye karşı.

“Yıllar geçti büyüsünü çalarak tenin

Acı sular aktı evin yanından

Rutubetli duvar, solgun fotoğraflar

Hepsi döküldü yere, birden

Anladım hangi rengin acısıdır annem.”

Serkan Türk: Şair arı kovanına çomak sokan, yangına körükle gitmeyi göze alan biri değilse nedir bu çağda? Yazmaya zorlandığın konular oluyor mu?

Kadir Aydemir: Şair çağının tanığı deriz hani; doğru bir tanım. En zarif aşk şiirleri bile politiktir bana göre. Hayatın kendisi hep politikti, politik ve politik olacak. Şairin işi kelimelerle, mürekkeple, kâğıtla, yazıyla. Bir düşünce işçisi o. Evrendeki her şey şiirin konusu olabilir tabii ki. Şiir, yaşama ve hayallerimize dair her detayı işleyebilir, ama sözcükler de yetersiz kalıyor bazen. Her şey kelimelerle anlatılamayabiliyor. Bazen şiire sığmıyor yazı. Anlatım olanaklarının en zorlandığı, rafine ve güçlü alan şiir olsa da, şair diğer araçları, diğer yazı ve anlatı türlerini kullanmaya yönelebiliyor. Yazmakta zorlandığım çok şey oldu, sonrasında şunu düşündüm hep: Bir gün bir........

© Edebiyat Burada