Nesrin Çoruh yazdı: Nesnelerin Ruhu ve Bir Kentsel Dönüşüm Hikâyesi
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de korona virüsle mücadele süreci devam ediyor. Yaz mevsiminin gelmesiyle insanımız kontrollü sosyal yaşama uygun şekilde tatil planları yapmaya başladı yavaştan. Valizlerimizin olmazsa olmazlarından biri de kitaplar tabii. İnsanlar genelde tatilde yaşamın yoğunluğundan uzak, çok derin meseleleri konu edinmeyen, biraz macera biraz aşk ağırlıklı romanlar tercih ederler. Yazar Gamze Güller edebiyatını bilmeyen bir okursanız ve tatilde böyle bir okuma planınız varsa “En Çok Onu Sevdim”i ismine aldanıp beyaz dizi tadında bir aşk romanı sanarak valizinize yerleştirmeniz kadar doğal bir şey yok. Ama hiçbir şey göründüğü gibi olmayacaktır.
En Çok Onu Sevdim, bir novella. Ne bir roman kadar uzun ne de bildiğimiz öyküler kadar kısa. Öykü olarak başladığı eserinde Asuman’ın çığlığı öykü standartlarını taşınca novellaya dönüştürmüş Gamze Güller yeniden biçimlendirerek eserini. Mimarlık eğitimi almış epey bir süre mesleğini sürdürmüş olan yazar, katıldığı bir radyo programında eseri ile ilgili şunları söylüyor:
Kentsel dönüşüm meselesi benim çok takıntılı olduğum meselelerden bir tanesi. Biraz da mesleki deformasyon diyebiliriz. Etrafımda gördüğüm çok şey beni rahatsız ediyor. Bunları kaleme almak istiyordum. Asuman da taşındığı evde geçmişin kaybına karşı durmaya çalışıyor ve yaşadığı evde bulduğu nesnelerle ilgili farkındalıkları yükseliyor. Toplum dışına çıkmak pahasına her şeye direniyor. (…) Bu bir geçmiş güzellemesinden ziyade elimizdekinin kıymetini bilip üzerine bir şey koyarak daha iyiye varmak ile ilgili bir anlatı.
Zihnimi biraz kurcaladığımda eserinde kentsel dönüşüme yer veren hem de Ankara’nın otuz kilometre dışında yapılmış toplu konut dairesinde olanca monotonluğu ile hayatını sürdüren Cemil’i anlatan Barış Bıçakçı’nın Sinek Isırıklarının Müellifi düşüyor aklıma. Ama Bıçakçı’nın asıl derdi bu değil. Evet yeşil alanların tahribatı, ruhsuz binaların şehri talanı işleniyor eserde ama Bıçakçı Gamze Güller gibi eserinin ana sorunsalı yapmamış kentsel dönüşümden duyduğu rahatsızlığı. Gamze Güller yarattığı Asuman karakteriyle adeta çarpık kentleşmeye, her şeyin içinin boşaltılmasına meydan okuyor.
Kafka’nın Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa gibi, Albert Camus’un Yabancı’sındaki Meursault, Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki Zebercet gibi toplumun dışladığı, toplumda yabancı tutulan, anlaşılmayan, yalnızlaştırılan belki de kendi kendini yalnızlaştıran bir bireye dönüşüyor Asuman.
Asuman, parlak harflerle “Hayalleriniz Gerçek Olacak!” sloganının yazıldığı Tanıtım Ofisi’ne gider sevgilisi Mete ile birlikte. Satın aldıkları yapı içinde yapay gölet, plastik palmiyeler olacağını hatırlayınca “Oldu olacak tropik kuşlar da çizselermiş” broşürlere diye düşünür Asuman. Okur, daha novellanın ilk bölümünün ilk sayfasında Asuman hakkında fikir yürütmeye başlar böylece. (s.9) Sonraki sayfada ise Mete ile Asuman’ın bakış açılarının ne kadar farklı olduğuna şahit oluruz. “İkisi de aynı keşmekeşe bakıyorlar ama Mete orada bir cennet görüyordu sanki. (s.10)” Örnek daireyi tanıtan görevli, parkelerin Finlandiya, aydınlatma armatürlerinin İtalyan, duvar kâğıtlarının İngiliz, seramiklerin İspanyol, ankastrelerin Alman üretimi olduğunu söyler. “Bu çok uluslu dairede” bize ait hiçbir unsur olmayacaktır. Oysa Asuman bir hikâye peşindedir, geçmişe ait. Bu yeni evin ise onun........
© Edebiyat Burada
