Menekşe Toprak yazdı: Özgürleşmenin keşfi: Yürümek
Çocukken gitmeyi çekip gitmek ve bunu da yürümek şeklinde bilirdim. Hareketi henüz bedenin imkânları dâhilinde tanıyan çocuk aklıydı bu ve elbette somut bir nedene dayanıyordu. Çünkü ben de anne babaları Almanya’ya çalışmaya giderken dede, nine, teyze dayı yanında büyümüş çocuklardandım. Yıllık izinleri bittikten sonra memleketten ayrılıp Almanya’ya giden anne babanın girdiği yola ben de koyulsam, yürüye yürüye onlara ulaşacağımı, hatta her nereydiyse gurbet denen bu yer, oraya varacağımı sanırdım. Benim için anne babaya ulaşmak o yaşlarda böyle mümkündü, çünkü büyüklerin yapmamamı istemediği bir şeyi yapıyor, işimi tek başıma görüyor ve beş altı yaşın adımlarıyla yürüyerek kavuşuyordum onlara.
Tabii “yürüyerek gitmek” eyleminin başka dillere memleket ve özlem ikilisini soktuğunu henüz bilmiyordum o zamanlar. Sonradan öğrenecektim ki meğer bazı kültürlerde, mesela Alp Dağları’nın Almanca konuşulan bölgelerinde tam da yürüyenin (Wanderer), yürüyerek uzaklaşanın (Auswanderer) buluşuymuş memleket. Çünkü Almancada memleket ya da yurt anlamındaki ev olan “Heim”, sırtına yükünü, eline değneğini alıp yola koyulan Heidi benzeri dağcı göçerlerin icadı olduğu biliniyor. Uzaklardan evlerini hatırlayıp acı çeken bu insanlar “Weh” sözcüğüne de sarılınca, bu kez de hasret olarak da bildiğimiz memleket özlemini yani “Heimweh” sözünü eklemişler kelime dağarcıklarına. Bizde de memleket hasret ve sevgiyle yüklü duygusal bir kavram değil mi zaten? Bizde memleket aynı zamanda sıla değil mi?
Ama gidişin bir ayağı özlemse, diğeri ayağı özgürlük değil mi?
***
Malum, pek çok ailede olduğu gibi bizim evde de biz küçükken babam ne zaman öfkelense annem “Dışarı çık, biraz dolaş, hava al!” der, onu evden uzaklaştırırdı. Babam dışarı çıkar, bazen uzun, bazen kısa yürüyüşler yapardı. Eve döndüğünde öfkesi dinmiş, konuşarak sorunu çözebilecek kıvama gelmiş olurdu. Çünkü dışarı çıkmak, hava almak hem yürümekle hem de avarelikle ilgili bir şeydi. Gövdeyi ve aklı verili olandan kurtarmak, arındırmak ve böylece fikren de özgürleşmekti. Sadece mekândan değil o mekâna dair düşünceden, babamın örneğinde olduğu gibi öfkesinden kurtulmaktı. Ama gelin görün ki annem öfkelendiğinde kimsenin aklına onu dışarıya çıkarmak yoluyla sakinleştirmek gelmezdi, kendisi de böyle bir şeye başvurmazdı zaten. Çünkü dışarıda olmak, yürümek, yürürken oyalanmak, bakışlarıyla etrafa dokunmak, dokunurken unutmak, böylece yeni düşüncelere gark etmek erkeğin........
© Edebiyat Burada
