Buket Arbatlı ile Çilem Dilber Söyleşti
Buket Arbatlı- Korkunun Kıyılarında Korkusuz Bir Öykücü
Çiler Dilber: Sevgili Buket, çeşitli dergilerde ilk öykülerini, daha sonra Erkeklere Her Şey Anlatılmaz isimli ilk öykü kitabını okudum. İkinci kitabın Korkunun Kıyılarında’ya başlarken arka kapaktaki yazıyla heyecanlandım. Savaştan, devrimlerden, coğrafyadan ve tarihten beslenmiş öykülere işte bu heyecanla başladım.
Kitabı okumaya başladığımda gülümseyerek ve hayranlıkla kendime şu soruyu sordum. Buket Arbatlı önceki hayatında hangi cephede savaştı acaba? Dönem öyküleri diyebileceğimiz altı uzun öyküden oluşan Korkunun Kıyılarında’da yeni bir cephede savaşa girmiş, bambaşka hikayeler anlatmaya cesaret etmiş olmanı saygıyla karşılamakla birlikte okura araladığın bu yeni kapı için genel olarak neler hissettiğini merak ediyorum. Öykülerin kendilerine özgü mücadelelerinden, dosya olarak seni zorlayan şeylerden bahsetmek ister misin? Okura böyle bir kitapla ulaşmak konusundaki motivasyonun neydi?
Buket Arbatlı: Çok mutlu eden bir yorum oldu bu. Kadın olarak savaş hem de çok uzaklarda kalmış savaşlara, o cephelerin ruhuna, detayına, en zorlu alanlardan biri olan diline hâkim olmak kolay değildi. Özellikle Andoni nasıl düşünür, dua eder, küfreder? Ve tabii nasıl öldürür? Yunan komutanın gözünden kaybetmeyi hissetmek. Bunları tekrar tekrar yazdım. Editörümün gözü de çok katkıda bulundu. Dönem öyküleri yazanlara saygım çok arttı cidden. Bir bardağı uzatırken saray ahalisi nasıl davranır ya da en basit hitap hem nasıl dönemine ait hem de modern olur? Bunlar üzerine çok düşündüm. Okudum. Said-i Nursi ikonayı yere çalıp sonra terk edilmiş manastıra koyar mı? Ömer şapka takmayı hangi saikle reddeder? Bu sorulara cevap bulmak için Nurcuların yayınlarından Hasan Mezarcı’nın Ankara İstiklal Mahkemeleri tutanaklarına kadar dünya görüşüme taban tabana zıt kaynakları okumak ayrı bir deneyimdi. Fana, İbrahim’in gözüne girsin diye yerin bin kat altına saklanmış altın köstebeklerin hayalarından yapılan iktidarsızlığa karşı macun uydurmak ise çok zevkliydi. Çok yorucu ama çok heyecan verici bir yolculuk oldu. Araştırdıkça yeni konular önüme geldi. Bir noktada kendime dur demek zorunda kaldım.
Kanıma giren Claire Vaye Watkins’dir. Onun Yüz Kitap’tan çıkan Nevada isimli kitabında altın arayıcılarına dair uzun öyküsü bana ilham oldu. Hala bu konuda yazılabiliyorsa ben de dönem öyküleri yazabilirim diye düşündüm. İnternette gezinirken Osmanlının son cücesi Bahri Ağa’ya ait haber ve onun çizgili kruvaze takımı ve cep mendiliyle fotoğrafını gördüm. Bir daha da aklımdan çıkmadı ta ki Son Osmanlılar öyküsü bitene dek. Ardından bu dünyadan göçüp gitmiş büyüklerim zihnime üşüştü. Vesile büyükannem, şehit kocasının ardından onu başka bir erkeğe aşık ettirme cüretimden ötürü öte dünyada sanırım yakama yapışacak yine de anısına bir öykü yazmak istedim. Birbiri ardına dizildiler işte.
Çiler Dilber: Savaş döneminde cephede asker olarak hayatta kalmaya, bunun için de öldürmeye mecbur erkeklerin ruh hallerini başarıyla aktardığını düşündüğüm özellikle ilk iki öyküye değinmek istiyorum. Trikupis’in Erleri’nden Mehmet’in ve Hristos Anesti’den........© Edebiyat Burada
