menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Toprağın altı hazinedir, üstü güven meselesi

19 1
25.07.2025

Şimdi sizden bir stratejik ürünü düşünmenizi is­tiyorum: Bu ürünün fi­yatı yüksek talepten dolayı sürekli artıyor. Üstelik bu fiyat artışı eğiliminin yakın gele­cekte de devam etme­si bekleniyor. Türkiye bu ürünü en fazla kulla­nan ülkelerden biri.

O yüzden de geçen sene dış ticaret açığımızın tam beşte biri (17 milyar Dolar) bu ürünün ithalatına gitmiş. Da­hası, gelir durumundan bağımsız olarak, ülkedeki bütün vatandaş­ların fiyatını her gün takip ettiği bu ürünü Türkiye’nin kendi top­raklarında üretecek, işleyecek ve gelecekte ithal bağımlılığını sıfı­ra indirecek potansiyeli de var.

Şimdi ülke yönetiminde söz sahibi olan biri olsanız ne öne­rirdiniz? Ben bu stratejik ürünü ülkemde daha fazla üretmenin yollarını arar, daha sonra da bu­radan elde edilecek geliri de eşit bölüştürmeyi hedeflerdim. Ürü­nün adını duyuncaya kadar siz­lerin de farklı düşüneceğini san­mıyorum. Peki bu ürün ne? Dün itibarıyla tarihi zirvesine ulaşan Altın!!!

Hepinizin takip ettiği gibi ge­çen hafta TBMM’nde Maden Ka­nunu üzerinde yapılan tartışma­lar çok haklı sebeplerle zeytinlik­ler üzerinde yoğunlaştı ve bizler önerilen maden kanununun sür­dürülebilir, çevre dostu bir ma­den politikasına yardımcı olup olmayacağını tartışamadık. Hak­lı sebepler dememin iki sebebi var. İlki, getirilen kanun teklifin­de halkın farklı kesimlerinin çe­kincelerini giderecek bir sosyal ve ekonomik etki analizi yoktu.

Karardan dolayı mağduriyet ya­şayacak olan halkın zararları­nı tanzim edecek bir anlayış ge­lişmemişti. Zeytinlikler ile ilgili alınan kararın emsal teşkil edip etmeyeceğine dair soru işaret­leri geçiştirildi. Bütün bu eksik­likler de bizi tarımla maden ara­sında bir seçim yapmamızın bek­lendiği bir duruma soktu. Termik santralinin yerinin hatalı seçil­mesinden, özelleştirme süreci­ne kadar uzanan bu zincir; devle­tin önemli hatalar yaptığı bir dö­nemdir. Kanun teklifinin halkın çoğunluğunda infial yaratması­nın ikinci sebebi de Soma ve İliç gibi, adeta bağıra bağıra gelen fa­ciaların yarattığı haklı kuşkuy­du. Bugün Akkuyu üzerinde dö­nen tartışmalarının da özünde bu haklı kuşku var.

Türkiye’de altın ile ilgili tar­tışmalar birbirinden kopuk iki eksende gelişiyor. Bu da bütün­cül bir analiz yapmamızı güçleş­tiriyor. İlk eksende altının finan­sal bir varlık olarak değerlendi­rilmesi var. Siyasi ve ekonomik belirsizliklerin olduğu her dö­nemde altına olan talep artar. O yüzden hem ülke içinde hem de küresel ölçekte belirsizliklerin üst düzeyde olduğu bu dönemde altın ve diğer değerli madenle­rin fiyatlarının artmasında şaşı­racak bir durum yok. Şaşırılma­sı gereken şey ise hatalardan ders alınmadan eskinin yanlışların­da ısrar edilmesi…

Bu ülkede ta­rihin her döneminde kota konu­larak ithalatı azaltmaya çalışma beraberinde dolambaçlı yollara sapma ve kaçakçılığı beraberin­de getirir. Bu dönem de istisna değil. Ağustos 2023 yılında altın ithalatına getirilen sınırlama ile ülkedeki altın fiyatları uluslara­rası seviyenin üzerine çıktı. Ki­logramda 5 bin doları aşan fiyat farklarının oluştuğu dönemler yaşandı ve bu da kayıt dışı altın girişine zemin hazırladı.

Ayrıca, tüketim malı olarak sınıflandırı­lan mücevher ithalatı da kotanın yürürlüğe girmesinin ardından hızla arttı. Kota uygulanmadan önce yaklaşık 1,6 milyar........

© Dünya