Şangay Zirvesi’ne dair
Ülkemizde çokça referans gösterilen “ilim Çin’de olsa gidip alınız” hadisi iki boyutlu bir bakış açısını temsil eder. Birincisi ilim için dünyanın en uzak noktasına bile gitmek lazım geldiğinde gidip, ondan faydalanılması gerektiğine; ikincisi ise dünyanın en uzak noktası olarak tahayyül edilen yerin “Çin” olduğuna işaret eder.
Bu ifadenin zaman zaman tartışılmakla birlikte bir hadis-i şerif olduğunu düşündüğümüzde bir başka boyut daha ortaya çıkar ki, o da binlerce yıldır ilmin ve bilimin kaynağının Çin coğrafyası olduğudur. Bu durum uzun bir zaman sürecinde şekillenmiş kadim bir kabul olsa da son yüzyıllarda unutulmuş ve hatta 18. yüzyılla birlikte yükselen Batı uygarlığı tarafından unutturulmuş bir gerçekliktir.
Bugünkü Çin, yaklaşık beş bin yıllık bir uygarlığın süreklilik çizgisinde gelinen son noktadır. Nitekim İpek Yolu’nun 2200 yıllık tarihi de bu bereketli coğrafyanın ürettiği zenginliklerin, kültürün ve bakış açısının Batıya doğru hareket edişinin hikâyesidir. Sözü edilen sadece ipeğin, baharatın, değerli taşların ticaret yoluyla taşınması değildir. Zira bu hikâye, aynı zamanda matematik, tıp, astronomi gibi alanlardaki bilginin; inançların, fikirlerin ve yaşam stillerinin ürettiği ortak “insan medeniyetinin” tarihi serüvenini de anlatır. Bu bakımdan Çin’in sessizliğini bozması, yani Napolyon’un deyimiyle “ejderhanın uykusundan uyanması” yalnızca güncel bir gündem konusu değil insan medeniyetinin bütününe dair sonuçları olabilecek devrimsel bir gelişmedir.
Yüzlerce yıldır uykuda olan Çin’in dünya sahnesine dönmesi ani ve beklenmedik bir durum değil. Zira Çin son 50 yıldır uyanış pozisyonuna geçmiş, bugün bahsedilen sıçramanın ısınma egzersizleri ise 1980'lerde başlamıştı. Çin’in........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d