Atatürk’ü neden seviyoruz?
Bugün cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Geçtiğimiz yıl Prof. Hadiye Yılmaz Odabaşı ile birlikte yazdığımız “Travmadan Zafere: Türk Ulusal Kimliğinin Psikopolitik Hikayesi” başlıklı kitabımızdaki “lider Atatürk” bölümünden bazı alıntılar da yaparak günün anlam ve önemine değinmek istiyorum. Zira Atatürk’e ve ona olan sevgiye yönelik eleştiriler çoğunlukla bu sevgiyi anlamlandıramamaktan kaynaklanıyor. Oysa sevginin bir matematiği var ve sadece maddi, somut hesaplardan ziyade duygusal ihtiyaçlara dayanıyor. Destansı liderlik dediğimiz kurum da kişilerden çok inşa edilmiş bir kimliğe, yani bir imgeye atıfta bulunuyor. Öncelikle şunu söyleyelim: Liderler kendiliklerinden ortaya çıkmıyor; nedensiz sevilmiyor; nesiller boyu sevgiyle anılmıyor. Her lider içine doğduğu ekosistemin bir ürünü. Dönemin sosyal, siyasal, ekonomik, psikolojik, teknolojik vs. koşulları liderliğin şekillenmesine zemin hazırlıyor ve liderlerle birlikte halkları da doğuyor. Yani lider dediğimiz şey boşlukta üremiyor; halkıyla simbiyotik bir ilişki içerisinde gelişiyor. Halk liderini, lider halkını inşa ediyor. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti nedir diye sorduğunuzda, “kurucu halkın lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür” cevabı tamamlayıcı bir nitelik kazanıyor. Kanımca sadece Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Atatürk’ün biyografisini yazdığı eserindeki şu cümle bile o yıllardaki psikolojik zemini anlatmakta yeterli geliyor: “Bizim ilk gençlik yıllarımız bir kahramana hasretle geçti. Biz gözlerimizi dünyaya bir bozgun havası içinde açtıydık.”
Napolyon, “lider bir umut dağıtıcısıdır” der ve devam eder “büyük felaketler büyük adamların yetiştiği bir okuldur.” 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başları Osmanlı coğrafyasının........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein