menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Atatürk’ü neden seviyoruz?

26 1
10.11.2025

Bugün cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mus­tafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Geç­tiğimiz yıl Prof. Hadiye Yılmaz Odabaşı ile birlikte yazdığımız “Travmadan Zafere: Türk Ulusal Kim­liğinin Psikopolitik Hikayesi” başlıklı kitabımız­daki “lider Atatürk” bölümünden bazı alıntılar da yaparak günün anlam ve önemine değinmek isti­yorum. Zira Atatürk’e ve ona olan sevgiye yönelik eleştiriler çoğunlukla bu sevgiyi anlamlandırama­maktan kaynaklanıyor. Oysa sevginin bir matema­tiği var ve sadece maddi, somut hesaplardan ziya­de duygusal ihtiyaçlara dayanıyor. Destansı lider­lik dediğimiz kurum da kişilerden çok inşa edilmiş bir kimliğe, yani bir imgeye atıfta bulunuyor. Ön­celikle şunu söyleyelim: Liderler kendiliklerinden ortaya çıkmıyor; nedensiz sevilmiyor; nesiller bo­yu sevgiyle anılmıyor. Her lider içine doğduğu eko­sistemin bir ürünü. Dönemin sosyal, siyasal, eko­nomik, psikolojik, teknolojik vs. koşulları liderli­ğin şekillenmesine zemin hazırlıyor ve liderlerle birlikte halkları da doğuyor. Yani lider dediğimiz şey boşlukta üremiyor; halkıyla simbiyotik bir iliş­ki içerisinde gelişiyor. Halk liderini, lider halkını inşa ediyor. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti nedir diye sorduğunuzda, “kurucu halkın lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür” cevabı tamamlayıcı bir nitelik kazanıyor. Kanımca sadece Yakup Kadri Karaos­manoğlu’nun Atatürk’ün biyografisini yazdığı ese­rindeki şu cümle bile o yıllardaki psikolojik zemini anlatmakta yeterli geliyor: “Bizim ilk gençlik yılla­rımız bir kahramana hasretle geçti. Biz gözlerimizi dünyaya bir bozgun havası içinde açtıydık.”

Napolyon, “lider bir umut dağıtıcısıdır” der ve devam eder “büyük felaketler büyük adamların ye­tiştiği bir okuldur.” 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyı­lın başları Osmanlı coğrafyasının........

© Dünya