Kırık gülümsemeler çağı: Umut nerede soluklanır?
Gece uykum kaçtı.
Uyandım, ekranı açtım.
Bir arkadaşım yeni iş bulmuş, diğeri taşınmış.
Bir diğeri “artık kendim için yaşıyorum” yazmış.
Parmaklarım durdu.
Sustum.
Mutlu muyum?
Ne zaman mutlu olmak bu kadar yorucu hale geldi?
O gece sessizce kendime şu soruyu sordum: “İyi misin?”
Bir cevap gelmedi.
Sonra sabah oldu.
Ve ekranlar doldu: En mutlu ülkeler sıralaması, iyi oluş puanları, psikolojik sağlığın alarm verdiği toplumlar…
Bir şey fark ettim.
Sadece ben değilmişim.
Dünya da kendine aynı soruyu soruyormuş: “Ben iyi miyim?”
“İnsan kendini iyi hissetmediğinde, dünya da iyi hissetmez.”
– Johan Galtung’un bu sözü artık sadece bir metafor değil; gezegenin duygusal röntgeni gibi.
Bir sabah daha, dünya mutluluk haritasında gri tonların koyulaştığı bir yerde uyandık. Kahvemizi yudumlarken ekranlara düşen manşetler tanıdık: Artan yaşam pahalılığı, iklim felaketleri, savaşlar, kutuplaşma, sosyal izolasyon, dijital yabancılaşma… Ve sonra rutin başlar: Sayfa kapanır, ekranlar değişir, bildirimler çoğalır. Ama içimizde bir yer gülümsemeyi gitgide daha fazla erteliyor.
2024 Dünya Mutluluk Raporu, altı temel kriter etrafında şekilleniyor: yaşam memnuniyeti, sosyal destek, özgürlük algısı, cömertlik, yolsuzluk algısı ve kişi başı gelir. Listenin ilk sıralarında her zamanki gibi İskandinav ülkeleri yer alıyor. Dünya sıralamasında ise özellikle genç nüfusun bulunduğu pek çok ülkede dikkat çekici bir düşüş var. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, bu genel tablonun biraz gerisinde seyrediyor ama tablo yalnızca coğrafi değil; nesiller arası bir krize işaret ediyor.
İngiltere 2018’de, Japonya 2021’de ‘Yalnızlık Bakanlığı’ kurduğunda, bu karar sadece sembolik değildi. Yalnızlık, artık bireysel bir his değil; toplumsal bir fenomen. MIT profesörü Sherry Turkle, Alone Together adlı çalışmasında dijital çağda ‘birlikteyken bile yalnızlaşan’ bireylerden söz ediyor. Mesaj kutularımız dolu ama gerçek anlamda konuştuğumuz kişi sayısı azalıyor. Her şey yakın ama her şey yüzeysel.
Birçoğumuz bir tıkla ulaşabildiğimiz insanlarla bağ kurmakta zorlanıyor; çünkü ekranlar arası yakınlık, zihinler arası temasla aynı değil. Çevrim içiyiz ama içimizde kimse yok. Bu dijital yalnızlık, teknolojiyle değil, onun şekillendirdiği ilişkilerle ilgili.
Harvard’ın 85 yıllık........
© Dünya
