Derdimizi kime anlatmalı?
Ekonomi politikalarının her zaman siyasi sonuçları olur. Bu yüzden ekonomi yönetimleri, ortaya çıkan siyasi sonuçları kontrol edebilmek için bizzat kendi iktisadi tercihlerinin ve uygulamalarının sonuçlarını kamuoyuna farklı göstermeye çalışırlar.
Bu şekilde ortaya çıkabilecek siyasi maliyetlerden kaçınmak isteyebilirler. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü olmayıp, gelişmişinden gelişmekte olana her demokratik ülkede karşılaşılabilecek bir durumdur.
Çok uzun süredir ülkemiz ciddi bir ekonomik kriz içindedir. Bu krizin görünür yüzünü oluşturan enflasyon sorunu ise mevcut ekonomi yönetiminin açıkça sahiplendiği bir sorundur. Enflasyonu kontrol edip, tek haneli seviyelere ulaşmak bugünkü ekonomi yönetiminin başarı ölçütü olarak ortaya konulmuştur. Ancak hem karşı karşıya kaldığımız ekonomik kriz bundan daha kapsamlı ve çok boyutlu hem de etkileri bakımından daha derindir. Diğer bir deyişle enflasyonun tek hanelere düşürülmesi tüm sorunların çaresi olamaz.
Türkiye 2000’li yılların başında enflasyon konusunda ciddi başarılara imza attı. Dönemin uluslararası mali sisteminin de yardımıyla uygulanan ekonomi politikalarının enflasyon yaratmadan uygulanabilme imkânı doğdu. Ucuz mali kaynak bolluğu ülkedeki dengeleri bozmadan toplumsal refahın enflasyonsuz bir şekilde arttırılabilmesine imkân sundu.
Ancak 2013’den başlayarak aşamalı bir şekilde dünyadaki mali koşullar değişmeye başladı. Bu değişikliği göz ardı eden Türkiye, daha önce siyasi ve ekonomik olarak başarılı sonuçlar aldığı ekonomi politikalarını ve kaynak kullanma tercihlerini değiştirmedi. Dünya mali kesiminde yaşanan değişikliklere kayıtsız kaldı.
Maalesef bu kayıtsız kalmanın etkileri 2018 yılında yaşadığımız krizle görünür oldu.
Buna rağmen yine aynı tarihte Türkiye, ekonomide yaşadığı performans düşüşünü siyasi sistemde değişikliğe giderek çare bulabileceğini düşündü. En azından söylem bazında vatandaşa bu........
© Dünya
