Ağzımla kuş tutsam da yetmezdi: Yatırımcının paradoksu
Yıllar önce, çok uluslu bir portföy yönetim şirketinin Yatırımlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken, çeyreklik dönem olağan portföy gözden geçirmesi için bir yatırımcıyla bir araya gelmiştik.
Görüşme sırasında, yatırımcı, kendi risk profiline uygun varlık sınıflarından oluşturulan portföyün getirilerinin borsa getirilerinin oldukça altında kaldığını belirterek, bu durumu başarısız bir portföy yönetimi olarak değerlendirmiş ve hayal kırıklığını dile getirmişti. Hatta biraz daha ileri giderek, “Borsa rekor üstüne rekor kırarken sizin getirilerin elle tutulacak tarafı yok,” cümlesini kurmuştu. O an kendimi ağzımla kuş tutan biri olarak hayal etmiştim.
Bu cümle, yıllardır zihnimde yankılanır durur çünkü bu yatırımcı, portföy danışmanlık sürecinin başında kendisini konservatif olarak tanımlamış, sermaye kaybına tahammülü olmadığını net şekilde ifade etmişti. Portföyü de bu doğrultuda, ağırlıklı olarak düşük riskli tahviller ve para piyasası araçlarıyla yapılandırılmıştı. Getiriler, piyasa koşullarına göre beklentileri karşılıyor, dalgalanmalara karşı korunaklı bir performans sunuyordu. Borsa yükseldiğinde ise, portföyün bu korunaklı yapısı değil, kaçırılan fırsatlar göze batmaya başlamıştı.
Finansal okuryazarlığın temeli: Kimin parasını, kimin riskine karşı yönetiyoruz?
Portföy yönetimi, yalnızca........
© Dünya
