“Bu Gürültü Kime?”
HORECA’da Gürültü Çağı: Duyulmak İsteyen İşletmeler, Duyamayan Müşteriler
Bugün gelinen noktada HORECA sektörü, yalnızca ürün değil; deneyim satar hale geldi. Ancak bu deneyimin en hayati bileşenlerinden biri olan akustik konfor, hâlâ işletmelerin büyük kısmı tarafından göz ardı ediliyor. HORECA işletmeleri; daha canlı, daha enerjik, daha dikkat çekici olma çabasıyla ses seviyesini artırıyor, ama aslında müşteriyi değil, kendini dinliyor.
Oysa restoran, kafe ya da otel lobisi… Her biri aynı zamanda bir hissiyat alanı. Gürültüyle dolan bu alanlar; markanın kurmak istediği bağın önüne geçiyor. HORECA’da gürültü sadece fiziksel bir rahatsızlık değil; marka değerini sessizce kemiren bir strateji hatasıdır.
Gün Işığında Gürültüye Ne Gerek?
Kahvaltı tabağım önümde, kahvem elimde… Şehir zaten yeterince gürültülü. Bir de üzerine, sabah sabah kulak zarımı delen müziklerle boğulmak zorunda mıyım?
HORECA işletmeleri artık yalnızca yemek yenen yerler değil, gün içinde nefes alınan sosyal alanlar. Kimimiz orada çalışıyor, kimimiz kitap okuyor, kimimiz sadece susup durmak istiyor. Ama birçok işletme, akşam saatlerinin enerjisini sabaha da taşıma telaşında. Oysa her anın bir ruhu var. Sabah saatlerinde bağıran bir müzik, günün dengesini sarsabiliyor.
Herkese Hitap Etmek Mümkünken, Neden Kimseyi Memnun Etmeyen Müzikler?
Bir masa ötede bebek arabası, diğer köşede tez yazmaya çalışan bir öğrenci, cam kenarında kahvesini içen emekli bir çift… Bu insanlar için HORECA alanları gürültü değil huzur demek.
Gündüz müşteri profili geceyle aynı değil. Ancak çoğu HORECA işletmesi bu farklılığa kulak vermek yerine playlistleri sabit tutuyor. Bu da müşteride "benim yerim değil burası" hissini doğuruyor. Çünkü yüksek sesli, ritmi baskın müzikler; sadece kulakları değil, iç huzuru da yoruyor.
Gürültü Beyne Saldırır
Bir HORECA işletmesine adım........
© Dizi Doktoru
