menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Liyâkat

6 0
yesterday

Eski dilde fireʿûnî adı verilen sarı boyalı Hind zamkından müteşekkil yaldızlı kâğıtlara hünerli ellerle resmedilmiş Hind minyatürlerinde Nil yeşilinin parlak tonları ile nefes kesen manzaralar sunar Brahmaputra nehri... Eriyen kar sularıyla ve sanki sonu olmayacakmış gibi yağan iri tâneli ve lânetli muson yağmurlarının toprağı kokutan birikintileriyle beslenmiş dağ nehirleri İslâm hâkimiyetinden evvel iki büyük Hind krallığına ev sâhipliği yapan kudsî Assam Vâdisi'nin dört bir yanına dökülürken, bu bereket membâından Brahmaputra da nasîbini alır. Periyodik seller kıyılarında yaşayanlara felâket getirirken, hayâtın cilvesi bu ya, diğer yandan tâze alüvyonların birikmesiyle nehrin toprağı daha verimli hâle gelir. Bu yönüyle, Tanrı Şiva'nın hem korkutucu yüzünü, kudretini hem de iyilikseverliğini, ihsânını, lütfunu sembolize eder.

Etrâfını çehreleyen bâdem ağaçlarıyla, kaju fıstıklarıyla pastoral tabloların, minyatürlerin ana öznesi olan, kıyısında geyik avına çıkılıp her yanından tâze su kaynaklarının şarıl şarıl aktığı ve mordan pempeye renk renk çiçeklenen dikenli çalıların kuşattığı Bengal kumaşından yapılma bordo perdeleriyle ziynetlenen kervansaraylarda Müslüman idâreci zümrenin sitardan duyulma notalarla zevk ü sefâ ettiği bir cennet tasvîrini andırır.

Şimdilerde, sanki yarın yokmuş gibi tabîata muhârebe ilân eden modern devrin tsunamisinden kaçamayarak senelerdir endüstriyel atıklarla ve zehirli kimyâsallarla harmanlanmış kesîf kokulu Brahmaputra nehrinin kahverengi suları Dakka'nın kıvrımlı hattlarında dolanırken, balkonlarında rengârenk esvâbın sallandığı derme çatma, alçıları düşmüş, tâkatsiz binâların, örgülü sepetinde birhâyli şöhretli Bangladeş karpuzu satan esnafın, sıcaktan bunalan turistlere bir tas bâdemli şerbet satmak kaldırımlarda pinekleyen sokak satıcılarının, vızır vızır gezen taksi-bisikletçilerin arasında 17.asrında inşâ edilmiş göz kamaştırıcı bir Babür câmii durur:

Sat Gambuj...

Bâbür Hânedânlığı için bir îtibâr göstergesi olan lotus süslemeli câmii, yedi kubbesinden ötürü bu adı taşır. Şat (সাত, “yedi”) ve gombuç (গম্বুজ, “kubbe”) sözcüklerinden türemiştir mahallî Bengal lisânında. Nümizmatik tutkunlarının koleksiyonunda yerini bulan Bangladeş'in 500 ve 50 taka değerindeki banknotlarında dikilir tüm heybetiyle. Câmiinin aşağı yukarı yüz metre kadar yakınlarında Şâyeste Hân'ın kız evlâtlarına âit olduğuna inanılan tuğladan yapılmış mezar kalıntılarından yola çıkılarak, bânîsinin, Şâyeste olduğu düşünülür. Hân'ın adının taşıdığı mânâya "yaraşır" biçimde dönemin Dakka'sına şâyeste bir mimârî yapı kazandırıldığı buradan anlaşılır. Çatısı boyunca her yanı kubbeli kulelerle örülmüş yapı, şehrin muhâfızlığını üstlenir.

“Şâyân, uygun, yaraşır,” demek olan Farsça şâyeste (شایسته) kelimesinin bir devirde devâsa Hind diyârına hükmeden ve Klasik Farsça'yı hem resmî dil hem de hukuk dili olarak benimsemiş Muhammedî yöneticiler tarafından çocukların adlarında yaşatılır: Pâyende Sultân, Cihangîr Mirzâ, Hüsrev Şâh, Bânû... Farsî adlarda da kültürel âşînâlık hissedilir. Şâyeste'nin Arapça'daki muâdili olan lâyık, aynı lisândaki “lâʾik” (لاﺌق)'den gelir. Saygıdeğer, kıymetli, dikkate değer, münâsip, yakışır, yaraşır,” demek.

*

"Lâyık", yazar Nâmık Kemal'in kaleme aldığı ʿOsmanlı Târîhi'nde bir mülkün tahrîbini mûcib olacak şenâyiʿden ʿâdd idilir ise o fikirde olan zevâtın tasavvûr itdikleri medenîyyete cemʿiyyet-i beşerîyye denilmek nasıl lâyık olabilir, cümlesinde vurgulandığı üzre “bir malın, mülkün tahrip edilişi veyâhût yıkılıp harâbeye çevrilmesi kötü bir eylem olarak nitelendirildiği hâlde o fikirde olan kişilerin hayâl ettikleri medeniyet nasıl insan topluluğuna yaraşır,” suâli üzerine tefekkür edilerek bir nevî “özel mülkiyetin” önemine değinilir ve lâyık, “hak etmek”........

© Dikgazete.com