İskender
British Museum'un mâdenî para departmanının nâmlı isimlerinden Johann Georg Pfister, yâni imzâ adıyla “Pfister, J. G.” sonsuz bir keşfetme arzusu ile Sicilya Ayaklanmasının (1847) en tantanalı günlerinde yaptığı Napoli ziyâreti için “antik paraları arayan bir seyyahın yolculuğu” ifâdesini kullanır ve parayla âlâkalı tüm nesnelerin toplanıp îtinâ ile tedkîk edilmesi ilmi üzerine makaleler yayınlayan süreli dergilerden The Numismatic Chronicle'daki bir yazısını, nümizmatik hakkında söylenegelmiş enteresan bir özdeyişle başlatır: “Nümizmatik, acemîler için tehlikeli bir metrestir ve ateşli talebeleri tarafından her dâim hayranlıkla izlenmiştir, zâlimce de olsa.”
Zâlimce midir bilemiyorum; ama “bir koleksiyoner kendi tatmin seviyesine ulaşmadığı sürece hiçbir mâdenî para yeterli olmayacaktır” önermesine hak veriyorum.
Ekseriyâ kıymetsiz sayılan, hor ve hakîr görülen mâdenî paralar, sikkeler yâhût halk arasındaki tâbiriyle “bozukluklar, demir paralar, ufak paralar”, şeklen küçük ve gösterişsiz olsalar da güçlü bir servetin ve tarihî sembollerin taşıyıcıları olmaları hasebiyle ticâret hayâtının, devrin liderlerinin, bir takım efsânevî kişiliklerin, mühim mekânların ayak izlerini temsîl ederler. Dikkatle incelendiklerinde ıslâhâtlara, ilerlemelere işâret ederlerken, aynı zamanda îmâl edildiği mâdenin o zamanki iktisâdî rüzgârda bulduğu değere göre gerilemeye de delâlet edebilirler.
Benim gibi amatör koleksiyoncular da ele geçen demir paranın taşıdığı işâretlere, rakamlara, yazılara, yüzeyinin özgünlüğüne, malzeme detaylarına, şekline ve ağırlığına odaklanır, elden ele dolaşmış olan bu nesnenin tarihsel bağlamını çözmeye gayret eder.
Ele bulaşan kir, o kesif ve metalik koku, işin keyifli kısmı oluverir.
Henüz on dört yaşlarında bir çocuk iken aile fertlerimle berâber Yunanistan'ın Doğu Attika bölgesinde bir sahil kasabası olan Porto Rafti'de “milenyuma giriyoruz,” coşkusu ile kutladığım 2000 senesinin yılbaşı gecesinde, tam 100 drahmi atmıştım kumbarama. Sanki birkaç sene sonra euronun egemenliği ile mâzî olup tedâvülden kalkacağını hissetmiş gibiydim.
100 drahmi, mâdenî para koleksiyonumda ilk bakışta diğer bozukluklardan ayrılan 1992 tarihli, rengi altın sarısı, şâyet hatırlarsanız 1987'de basılmış 100 bin Türk lirası ile benzer ebatlarda, yâni aşağı yukarı 30mm çapında, alüminyum bronzdan yapılmış, yuvarlak, kenarı yivli eski bir Yunan parası. Cunta sonrası 1974'de binâ edilen Üçüncü Cumhuriyet'in temsîli.
Arka yüzünde gür saçlarının arasından çıkan boynuzları ile Aléxandros o Mégas, yâni bilindiği adıyla, “Büyük İskender” portresi...
Tarihe adını, Arvila –günümüzde Duhok (Irak)– dolaylarında komutası altındaki 47 bin kişiden müteşekkil piyâde ve süvârî birlikleriyle, aşağı yukarı 250 bin civârlarındaki atlı orduları ve savaş arabalarıyla bilinen Pers kuvvetlerini bozguna uğratışının destansı anlatılarıyla yazdırır. Hakkında hikâyeler neşredilir, dilden dile efsâneler anlatılır,........© Dikgazete.com
