Batı'nın planı Gazze'yi toplama kampına dönüştürmek!
Batılı ülkelerin toplumları ile yönetimlerinin Gazze meselesine bakışı birbirinden farklıdır. Batı kamuoyunda güçlü bir “Gazze duyarlılığı” gözlemlenirken, hükümetlerin motivasyonları insani yardım söyleminin çok ötesindedir.
Ön planda tutulan ateşkes, insani yardım ve yeniden inşa söylemlerinin perde arkasında; Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol sahalarının paylaşımı, enerji nakil hatlarının güvenliği ve Gazze/Filistin üzerinden tüm Ortadoğu’nun kontrol altına alınması hedeflenmektedir.
Dolayısıyla bu kriz, sanıldığı gibi bir İslam–Yahudi savaşı ya da sadece bir Arap–İsrail çatışması değildir. Esasen mesele, enerji jeopolitiğinin sahaya yansımasıdır. Gazze’nin geleceğine dair planların “yeniden inşa” mı yoksa “kontrollü bir açık hava hapishanesi” mi olacağı sorusu, Batı’nın gerçek niyetlerini açığa çıkaracaktır.
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Beyaz Saray’da açıkladığı 29 Eylül 2025 tarihli barış planı, ilk bakışta ateşkes, rehine değişimi ve insani yardım vaatleri sunuyor. Planın detaylarına bakıldığında ise, Gazze’nin kısa vadede fiilen uluslararası denetim altına alınması ve teknokrat bir geçici yönetimle yönetilmesi öngörülüyor. Bu durum, planı sadece bir barış teklifi olmaktan çıkarıp, Gazze için “yeniden inşa” adı altında uygulanan kalıcı bir kontrol mekanizmasına dönüştürebilir.
Plan, Hamas’ın silahsızlanmasını ve elindeki tüm rehineleri 72 saat içinde serbest bırakmasını şart koşuyor. Karşılığında İsrail, hapishanelerinde bulunan 250 Filistinliyi ve savaş boyunca Gazze’de tutulan 1.700 kişiyi serbest bırakacak; ayrıca her rehine karşılığında 15 Filistinli cenazesi iade edilecek. Bu takas, kısa vadeli insani rahatlama sağlayabilir, ancak Hamas’ın silahsızlandırılması, örgütün Gazze’deki siyasi ve toplumsal varlığının fiilen silinmesi anlamına geliyor ve halk için önemli bir güvenlik tehdidi oluşturuyor.
Plan kapsamında İsrail birliklerinin çekilmesi öngörülse de bu, uluslararası güvenlik güçlerinin Gazze’ye konuşlanmasına bağlı. “Güvenlik çevresi varlığı” gibi belirsiz ifadeler ise Gazze içinde sürekli bir tampon-kuşatma alanı oluşturulabileceği endişesini doğuruyor. Kuşatma ve dış denetim bir araya geldiğinde, Gazze halkı için sürekli gözetim, hareket kısıtlılığı ve izolasyon riski artıyor.
Gazze’nin yeniden inşası ve günlük yönetim, teknokrat geçici bir yönetim ve Trump ile Tony Blair gibi Batı figürlerinin yer alacağı bir “Barış Kurulu” tarafından yürütülecek. Bu mekanizma, yeniden yapılanma ve finansmanın kontrolünü sağlayacak, ancak bölgedeki gerçek ihtiyaçlar yerine güvenlik ve yatırım önceliklerini öne çıkarabilir. Bu durum, vaat edilen “yeniden inşa” çalışmalarını fiilen dış kontrol altında bir yeniden yapılandırma sürecine dönüştürebilir.
Plan, Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi ileride devralabileceğini belirtiyor, ancak bunun “reform ve yeniden kalkınma koşullarına” bağlı olduğunu ifade ediyor. Bu belirsiz ifade, Filistinli liderlerin yetkisinin uzun süre askıya alınması ve siyasi boşluk ile dış denetimin pekişmesi anlamına gelebilir.
Hamas hâlihazırda silahsızlanmayı reddediyor ve işgal sonlanmadan direnme hakkını savunuyor. Örgüt, planı kabul etse bile Gazze, dış denetim ve sıkı kontrol altında yeniden inşa edilecek; reddederse İsrail’in harekâtını sürdürme özgürlüğü artacak. Her iki senaryo da Gazze halkı için geniş bir özerklik kaybı ve toplu mağduriyet riski doğuruyor.
Plan, kağıt üzerinde kısa vadede ateşkes ve insani yardım vaatleri sunsa da, uzun vadede Gazze’nin bağımsızlık ve egemenlikten yoksun kalmasına neden olabilir. Uluslararası denetim ve dış kontrol altındaki yeniden yapılanma, Gazze’yi fiilen bir toplama kampına veya sıkı kontrol bölgesine dönüştürebilir.
Halkın hareket özgürlüğü kısıtlanmış, siyasi öznellik silinmiş ve ekonomik kararlar dışarıdan yönetilen bir bölge hâline gelmiş olacak. Batı’nın insani söylemi ile Gazze’nin fiili kontrol ve denetim altına alınması arasındaki uçurum, planın en tehlikeli boyutu olarak öne çıkıyor.
Evet, mevcut verilere ve gözlemlere göre, Türkiye’deki bazı siyasal İslamcı grupların Gazze’ye ilişkin toplantıları ve diplomatik girişimleri genellikle sınırlı etki yaratıyor ve fiili olarak sahada belirleyici bir sonuç doğurmuyor. Bunun birkaç nedeni var:
1. Bölgesel güç dengeleri: Gazze’deki çatışmalar ve Filistin iç siyaseti, Hamas, Fetih ve diğer gruplar arasındaki dengelerle şekilleniyor. Türkiye’deki grupların girişimleri, İsrail ve ABD’nin........© Dikgazete.com





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d