Artan asker intiharları ve Siyonist İsrail Ordusunda çöküş!
7 Ekim 2023 sabahı Hamas’ın İsrail topraklarına gerçekleştirdiği kitlesel saldırıyla başlayan savaş, sadece sınırların ötesinde değil, İsrail toplumunun içinde de derin yaralar açtı. Ordunun verdiği hızlı ve sert askeri karşılık, birçok cephede taktik başarılar getirse de bu süreçte askerlerin zihinsel sağlığı büyük ölçüde ihmal edildi. Çatışmanın görünmeyen yüzünde bugün İsrail ordusu hem artan intihar vakaları hem de içerden yükselen savaş karşıtı itirazlarla karşı karşıya. Özellikle yedek birlikler içinde yaşanan duygusal çöküş, ordu içinde travmanın boyutlarını gün yüzüne çıkarıyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) verilerine göre: 2023 yılı içinde, özellikle 7 Ekim sonrası en az 7 asker intihar etti. 2024 yılında bu sayı 21’e yükseldi.
2025’in henüz yedi ayı geride kalmışken 17 yeni intihar vakası kaydedildi. Oysa intihar eden asker sayısının kamuoyuna yansıyandan daha fazla olduğu iddia ediliyor.
Bu rakamlar sadece birer istatistik değil; savaşın yükünü omuzlayan askerlerin, ruhsal olarak ne denli ağır bir bedel ödediğini gözler önüne seriyor. Bu ölümler, çoğu zaman sessizce gerçekleşiyor. Tıpkı kısa süre önce hayatına son veren yedek subay Ariel Meir Taman gibi... Taman, 7 Ekim sonrası en zorlu görevlerden birini üstlenmiş; yanmış, parçalanmış ve tanınmaz hale gelmiş cesetlerin kimliğini belirlemekle görevliydi. Ailesi onun “çok şey gördüğünü, fakat hiçbir zaman yardım istemediğini” söylüyor.
Taman’ın ölümü, sadece kişisel bir trajedi değil; savaş sonrası dönemdeki birçok askerin benzer ruhsal baskılarla mücadele ettiğinin bir göstergesi. IDF’nin psikolojik destek hatları ve danışman merkezleri kurduğunu açıklamasına rağmen, bu destek mekanizmalarının etkinliğine dair kamuoyunda ciddi soru işaretleri var. Psikolojik yardıma ihtiyaç duyan askerler, genellikle “yardım istemek zayıflıktır” algısının gölgesinde kalıyor ve bu sessizlik, onları ölümün eşiğine kadar sürüklüyor.
İsrail toplumu içinde geleneksel olarak orduya büyük saygı duyulur; ancak 7 Ekim sonrası yaşananlar, bu geleneksel duruşta çatlaklar oluşmasına neden oldu. Özellikle uzun süre görevde kalan yedek askerler arasında artan bir sorgulama hali gözleniyor. Birçok yedek asker, sosyal medyada ya da aile çevresinde, “neden savaştıklarını” sorgulayan açıklamalar yapıyor. Bazı askerler, Gazze’de gördükleri yıkımın, İsrail’in güvenliğini artırmadığını; aksine halkı daha fazla korkuya ve baskıya ittiğini dile getiriyor.
Savaş karşıtlığı yalnızca askerlerle sınırlı değil. Üniversite kampüslerinde, sol-liberal çevrelerde ve hatta bazı dini gruplarda da savaşın uzamasına yönelik tepkiler giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor. Özellikle gençler arasında, “güvenlik gerekçesiyle yapılan savaş”ın bir çıkış değil, bir kısır döngü olduğu yönünde yaygın bir kanaat var.
İsrail’de orduyla en gerilimli ilişkiye sahip kesim ise hiç kuşkusuz ultra-Ortodoks (Haredi) topluluklar. Yıllardır süregelen bir tartışma olan Haredilerin zorunlu askerlikten muaf tutulması konusu, 7 Ekim sonrası yeniden alevlendi. Haredi topluluklar, Tevrat’a dayanan inançlarını gerekçe göstererek orduya katılmayı reddediyor. Onlara göre, Tanrı'nın emrettiği “Tora öğrenimi” Yahudi halkının varlığını sürdürebilmesi için ordu hizmetinden daha öncelikli bir görev.
Harediler, kutsal metinlerden “Evini yeni inşa etmiş bir adam savaşa gönderilemez” veya “Tanrı adına savaşmak, askeri savaşmak değildir” gibi pasajlara atıfla, fiziki savaşın Tanrısal plana aykırı olduğunu savunuyorlar. Bu görüş, İsrail’in laik kesiminde büyük tepki çekiyor. Zira, savaş cephelerinde can veren askerler varken, Haredi gençlerin yedek seferberliğe bile katılmaması toplumsal ayrışmayı derinleştiriyor.
Ancak bu tartışmanın ötesinde, Haredi topluluklarda da savaşın yarattığı travmaya dair endişeler var. Askerlik yapmasalar da ölen askerler arasında Haredi ailelerden gelen gençler bulunuyor. Bazı cemaatler, Talmud okullarında travma terapisi eğitimi almaya başlamış durumda.
İsrail Devleti için ordu, yalnızca bir güvenlik kurumu değil; ulusal kimliğin de taşıyıcısı. Ancak artan intiharlar, askerlerin yaşadığı duygusal çöküş, Haredilerin direnişi ve sivil toplumda yükselen savaş karşıtlığı, bu kimlik yapısında derin çatlaklar oluşturuyor.
Her ne kadar IDF yani İsrail Ordusu sözcüleri, intihar oranlarının “toplam seferberliğe göre düşük” olduğunu iddia etse de yaşanan vakalar, askeri yapının ruhsal direncinin ciddi anlamda sarsıldığını gösteriyor. Parlamento düzeyinde açılması talep edilen soruşturmalar,........
© Dikgazete.com
