Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi: Millî Mücadele’nin manevi kahramanı (İki dilde yazıldı: Türkçe-Yunanca)
(İki dilde yazılmıştır. Çünkü, samimi olmayan ve yüksek perdeden konuşan sözde dost Yunan yönetici ve sempatizanlarının; 15 Mayıs 1919’da sadece bir müftümüzün tarihe düştüğü şerhi hatırlatarak, samimi Yunan dostlarımızın ufkunu açıp, aynı gaflete düşmemelerine yardımcı olmak amacıyladır. Malum tarih tekerrür eder… Biz de ise ulama eksik olmaz…)
Türk milletinin varoluş mücadelesi olan Millî Mücadele, yalnızca cephelerde verilen silahlı bir direniş değil; aynı zamanda halkın gönlünde şekillenen ve maneviyatla yoğrulan bir uyanış hareketidir. Bu uyanışın mimarlarından biri de Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi’dir. Anadolu’da işgal güçlerine karşı ilk açık fetvayı veren din adamı olarak bilinen Hulusi Efendi, halkı örgütleyerek Millî Mücadele’ye büyük katkı sağlamış; hem kürsüde hem cephede mücadele vermiştir. Bu makalede, Ahmed Hulusi Efendi’nin hizmetleri ve Millî Mücadele’deki rolü kısaca ele alınacaktır.
Osmanlı Devleti’nin son dönemi, siyasi buhranların, işgallerin ve parçalanma tehditlerinin yaşandığı sancılı bir dönemdi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan Ordusunun ilerleyeceği bölgeler, bu işgali planlayanlar tarafından önceden biliniyordu. Denizli de Yunan işgal alanı içinde yer alıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın son aylarında, Fransız Mareşali Franchet d'Espèrey'in komutasındaki İngiliz, Fransız, Sırp ve İtalyan kuvvetlerine son anda katılmış bir tümen dışında, Osmanlı kuvvetleri, savaşın dört yılı boyunca Yunan ordusuyla doğrudan karşılaşmamıştı. Yunan tahtında, Alman kökenli Kral Jorj bulunuyordu ve 1917'ye kadar tarafsız kalmıştı. Ancak Cumhuriyetçi lider Venizelos'un baskısıyla Yunanistan, İngiltere ve Fransa safına geçti. Nesillerdir peşinde oldukları Megali İdea hayalini gerçekleştirmek ve "Eski Helen" olarak gördükleri Ege Bölgesi’ni sınırlarına katmak için harekete geçtiler.
Nitekim, İzmir'in işgalinin hemen ertesi günü Yunan kuvvetleri hızla ileri harekâta başladı. İstanbul Hükümeti, Mondros Mütarekesi’nin yedinci maddesi gereğince Yunanistan’a işgal yetkisi verildiği yönündeki korkunç iddialar karşısında çaresizdi. İngilizler, gönderdikleri notada "Sebepsiz yere kan dökülmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını" istiyordu. Bâb-ı Âlî’nin alabileceği tek tedbir ise askerî ve sivil makamlara “işgal kuvvetlerine karşı koymamaları yönünde emir vermekti.”
Anadolu çaresiz ve İstanbul’da bulunan padişah çaresizce işgali kabullenmişti. Padişaha ve işgale karşı İstanbul’da cesurca söylemler baskı altına alınıyor; işgal güçleri tarafından tevkif edilip, İngiliz hapishanesi olan Malta’da esir ediliyorlardı.
Anadolu’da ise durum biraz farklıydı. Tüm bu çaresizliklere karşı bir çoban ateşi aranıyor, hatta bir yol gösterici, bir umut sesi duymanın özlemi vardı. Anadolu’nun dahilinde askerler kendi bulundukları sorumluluk alanlarından tedbirler alırken, bir kıvılcım ateşlendi.
Bu çıngının adı: “Redd-i İlhak” sesiydi…
Anadolu halkının bağımsızlık mücadelesine yalnızca askerler değil; din adamları, aydınlar ve kanaat önderleri de öncülük etti. İşte bu isimler arasında Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi, ön saflarda yer alan önemli şahsiyetlerden biri oldu.
Ahmed Hulusi Efendi, 1861 yılında Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük nahiyesinde doğmuştur. İyi bir dini eğitim almış, Arapça ve fıkıh başta olmak üzere İslami ilimlerde derinleşmiştir. Osmanlı’nın son döneminde Denizli Müftüsü olarak atanmış, halk nezdinde sevilen, saygı duyulan bir din âlimi olarak tanınmıştır...
Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu’nun çeşitli bölgeleri işgal edilmeye başlanmış, halkın büyük bir kısmı ne yapacağını bilemez hâle gelmiştir. Bu süreçte, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali haberi Denizli’ye ulaştığında Ahmed Hulusi Efendi tarihi bir adım atmıştır. 16 Mayıs 1919 tarihinde Ulu Cami'de bir hutbe vermiş, “İslâm ve vatan tehlikededir. Cihad farzdır!” diyerek halkı direnişe çağırmıştır...
Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin başında bulunduğu heyet, Vali Nureddin Paşa’nın çağrısıyla bir araya geldi. Bu toplantıya Denizli merkezinin yanı sıra Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal ilçelerinden gelen temsilciler de katıldı. Heyet, Heyet-i Milliye adını alarak Milli Mücadele'nin önemli bir karar mekanizması haline geldi.
Milli Mücadele tarihimizde Redd-i İlhak, yani "toprağı, insanı ve düşüncesiyle Türk olan bu diyarların haksız bir şekilde başka bir yönetime katılmasını reddetme" hareketi, bu toplantının ana kararıydı. Redd-i İlhak Kongresi, Yunan işgalinin fiilen başlamasından önce, böyle bir saldırıyı Türk milletinin kabul etmeyeceğini dünyaya duyurması bakımından önemli bir dönüm noktasıydı.
İstiklâl Savaşımızın zaferle sonuçlanmasını sağlayan bu ruh ve iman önderleri, halkı vatan savunmasına çağırarak önemli bir rol üstlendiler. Onların bu fedakârlıkları, Denizli’den İzmir’e giden temsilcilerin şahsında açıkça görülmektedir.
Denizli Merkezi: Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Tevfik Bey.
Acıpayam İlçesi: Eski müftü ve İzmir Faik Paşa Medresesi müderrisi Ali Efendi.
Buldan İlçesi: Müftü Ahmet Efendi, Hacı Molla Ahmetzade Necip Efendi, Karayusufzade Hacı Ahmet Efendi.
Sarayköy İlçesi: Müftü Ahmet Şükrü Efendi, Hacı Halilzade İsmail Efendi, Hacı Salihzade Halil Efendi.
Bu tarihlerde Denizli Mutasarrıfı (Kaymakamdan yüksek, validen düşük düzeyde bir yönetici) Faik Bey’dir. (Sonradan İçişleri Bakanı olan merhum Faik Öztrak.)
Henüz bölgede Yunan işgali başlamamışken, Ege’deki savunma hazırlıkları hakkında Faik Bey şu bilgileri vermiştir:
“Gazeteler sıkı sansür altındaydı. İstanbul Hükümeti, Mondros Mütarekesi hükümlerini uygulama konusunda kararlı ve oldukça titizdi. Padişah da yoğun baskı altındaydı ve bu siyaseti destekliyordu. Özellikle İzzet Paşa Kabinesi'nin istifası ve yerine Tevfik Paşa’nın hükümeti kurmasından sonra her gün düzenli olarak emirler geliyor, bu emirlerde çok açık biçimde mütareke hükümlerini zorlaştıracak hiçbir harekete izin verilmemesi isteniyordu.
Mart 1919 sonunda, yani İzmir işgalinden yaklaşık elli gün önce toplanan İzmir Kongresi'ne Denizli Sancağı adına katılan heyetin başkanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi, dönüşünde benimle uzun ve çoğu gizli kalan görüşmeler yaptı. Görüşmelerimizde, Denizli Sancağı’na bağlı Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal ilçelerinde; özellikle müftülerin, müderrislerin ve eşrafın (önemli yerel kişiler) önderliğinde millî heyetlerin kurulduğunu ve bu teşkilatlanmaların öncüsü olduğunu söyledi.
Ahmet Hulusi Efendi, artık kaçınılmaz hâle gelen Yunan işgali karşısında, şimdiden ne yapılması gerektiği üzerine düşünülmesini, gerekli tedbirlerin gecikmeden alınmasını teklif ve tavsiye etti.
Bugün daha iyi anlıyorum ki, Müftü Efendi’nin sözleri herhangi bir ‘koşul gerçekleşirse’ değil, 'vatanın bağımsızlığı ve onuru gereği' üzerine kuruluydu…
O zor günlerden aklımda kalan en derin izlenim şudur:
Eğer çok zor şartlarda girişilecek hizmetler için layık manevi önderler bulunursa ve bu kişilerin telkinleri insanların kalplerine, vicdanlarına ümit tohumları ekebilirse, imkânsız gibi görünen başarılar dahi ufukların ardında mümkün hâle gelir…”
İzmir'in işgali üzerinden sadece dört saat on dakika geçmiştir. Bu kısa süre zarfında, Denizli'deki miting, fetva ve ardından gelen fiili teşkilat, Milli Mücadele tarihinin ilk gerçek varlıklarını oluşturmuştur. Belediye dairesinde Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin başkanlığında yapılan toplantıda, çevre il ve ilçelerle koordinasyon sağlanarak ortak bir cephe kurulması kararlaştırılmıştır. O dönemdeki mülki teşkilata göre sancak olan Denizli, kendisine bağlı ilçelerle tam bir işbirliği içerisinde hareket etmiştir.
En yakın ve düşmanın ilerleyişinin ilk hedefi olan Aydın, 15 Mayıs 1919 Perşembe günü derin bir keder, çaresizlik ve şaşkınlık içindedir. Aydın mebusu ve Millî Mücadele'nin önemli figürlerinden biri olan Dr. Mazhar (Germen) Bey, bu dönemde yaşananları şöyle anlatmaktadır:
“İşgali, Yunanlılara görev verilmesinin galip devletler tarafından kararlaştırıldığı ve aslında İngiltere, Fransa, İtalya ve Amerika'nın müşterek kararı olduğu, bu itibarla mukavemetin Yunanlılara değil de, dünyayı ellerinde tutan bu devletlere karşı olacağı o kadar ısrarlı bir şekilde telkin edilmişti ki, düşmanın hakikatte kimler olduğu bile bilinemiyordu. Yerli Rumlar ise şöyle bir propaganda yapıyorlardı: ‘Yunan işgali geçicidir. Milletlerarası kontrol komisyonları, iareyi eline alacak ve mütareke hükümlerinin İstanbul hükümeti tarafından tamamen tatbiki temin edilebilirse, idareyi Türk makamlarına devredeceklerdir.’ İçinde bulunduğumuz çaresizlikte bu kötü durumun, biraz daha iyi görünen yönlerine kendimizi inandırmaya çalışıyorduk. İşte bu saatlerde, Denizli'deki Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin rehberliğinde yapılan miting ve onu takiben gönderilen telgraf, Aydın'a ulaştı. İlk kez burada, ‘Heyet-i Milliye’ terimiyle karşılaştım.”
Dr. Mazhar Bey, bu telgrafı aldıktan sonra şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Hükümet doktoruydum, ancak mutasarrıf olmadığım için bu makama vekalet eden 57. Fırka Kumandanı Miralay (Albay) Şefik Bey’in davet ettiği şahsiyetler arasında yer alıyordum. Komutan, Müftü Efendi’nin telgrafının metnini bizzat okuyarak, şu şekilde görevi açıkladı: ‘Denizli Müftüsü, tutulacak en sağlam ve vatanperver bir yol bize göstermektedir. Ben, asker olarak elimdeki tüm imkanlarla vatanımı müdafaa etmenin namus ve şeref borcu olduğuna inanıyorum. Ancak bunu, Denizli’deki hareketi örnek alarak yapmak akıl ve mantık gereğidir. Burada da, böyle düşünen ve hareket eden şahsiyetlerin çıkmasını temenni ediyorum.’”
Ahmed Hulusi Efendi’nin çağrısı, yalnızca Denizli halkında değil, çevre illerde de büyük yankı uyandırmıştır. Direnişin meşruiyet kazanmasında dinî bir otoritenin açıkça işgalcilere karşı durması büyük rol oynamıştır...
Vefatı ve Ardında Bıraktığı Miras
Ahmed Hulusi Efendi, Millî Mücadele boyunca hem cephede hem de gönüllerde savaşan bir isim olmuştur. Mücadelenin ardından da müftülük görevini sürdürmüş ve 1920’li yılların ortalarında vefat etmiştir...
Muhterem Denizlililer…
Bugün sabahın erken........© Dikgazete.com
