Türkiye’nin Gerçekliği, Sezen Aksu Ve Müzik
Türk pop müziğinin özellikle 1980 sonrası seyrini belirleyen temel isim olarak kodlayabileceğim Sezen Aksu uzun bir aradan sonra yeni albümünü dijital platformlardan yayınladı. “Paşa Gönül Şarkıları” ismini verdiği albüm aynı zamanda Aksu’nun 50. sanat yılına denk düşen bir çalışma. Kolejli çocukların 1960’larda yabancı şarkılara Türkçe sözlerin yazıldığı aranjmanlardan, Anadolu Rock’a kadar uzanan Türk Pop Müziği’nin ilk yükselişi ardından, 90’larda karşılık bulan ikinci yükseliş dönemi arasında ve Türkiye’nin hem siyasal, hem kültürel tarihinin en çalkantılı yılları olan 70’ler ve 80’lerin bütünü dediğimizde, Sezen Aksu’nun ismini anlamadan geçemeyiz. 1970 yılında Hafta Sonu gazetesinin düzenlediği ve jüri üyeleri arasında Ajda Pekkan’ın da bulunduğu “Altın Ses” yarışmasına “Sezen Yıldırım” ismi ile katılan ve ne yazık ki istediği sonucu elde edemeyip, yaşadığı şehir İzmir’e geri dönen Aksu’nun umudu kırılmaz (Naim Dilmener, “Koşarız Yine Ardından”, Radikal İki eki, 5 Kasım 2006).
Çünkü O, müziğe nesneler dünyasına ait “şöhret olma” biçiminin çok daha ötesinde varoluşsal bir anlam yüklemektedir. Bunun önemli ispatlarından birisi, geniş dinleyici kitlelerinin aracısız bir şekilde O’nun ürettiği müzikal enerjiyi algılayıp içselleştirmesi, diğeri de politik durumlarda şöhretini risk altına sokacak söylem ve duruşlardan çekinmeyerek toplumun vicdanı ile ortak bir mevzide buluşmasıdır. Özellikle 12 Eylül askeri darbesi sonrası genç yaşında idam edilen Erdal Eren için söylediği şarkı ile başlayıp günümüze kadar uzanan bu süreç, çoğu sanatçının şöhretini risk altına sokmayacağı politik tavırlardır aslında.
Aksu, henüz aranjman yıllarından yeni kurtulmuş, özgün söz ve beste üreten müzisyenlerin nadir bulunduğu 70’lerin ilk yarısında, sahnede yer alan birçok sanatçıdan farklı olarak ayrıca, kendi eserlerini söyleyen bir çıkışın da izini sürüyordu. Dolayısı ile O’nun 70’lerden bugünlere sarkan uzun ve istikrarlı yürüyüşünün temel dinamiklerinden birisi hiç kuşku yok ki müzikal anlamda kendine özgü söz ve bestelerle, söyleyecek sözünün olması idi. 1974’te yeniden İstanbul’a gelip ilk 45’liği “Haydi Şansım/Gel Bana”yı (Melodi müzik) dolduran sanatçı bu çalışması ile dinleyici üzerinde beklediği karşılığı bulamamışsa da ısrarından vazgeçmeyecek ve “Kusura Bakma/Yaşanmamış Yıllar”la (Doğan Müzik) devam eden müzikal tarihi, O’nu asıl anlamamıza imkan tanıyan 80’li yıllardaki “Sen Ağlama”, “Git”, “Kavaklar”, “Firuze”, “Kaybolan Yıllar”, “Vazgeçtim”, “Gidiyorum” gibi kurucu şarkılarına taşıyacaktır.
Toplumun Sezen Aksu’yu ve ortaya koyduğu şarkıları içselleştirerek kendi anlam haritasının en itibarlı yerlerinden birisini tahsis etmesinin sebebi üzerine kafa yormak, aynı zamanda Türkiye’nin sosyolojisini anlamaya çalışmak demektir. Bunu çözümleyebilmemize yardımcı olacak işareti, Aksu’nun ilk çalışmalarının aranjesini yapan Atilla Özdemiroğlu bir söyleşisinde şöyle açıklıyor: “Bir gün öylesine oturuyoruz. Aynen elini masaya koyarak şarkılarını söylemeye başladı. O an ilgimi çekmişti. İlgimi şöyle çekti. Çünkü biz de o günlerde şunu savunuyorduk. Türk hafif müziğinin gideceği yer mutlaka yine........© dibace.net
