menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Büyük Avrasyacı’nın “Vasiyeti”

39 0
16.09.2025

Prof. Dr. Nizami Ceferov, 1959 yılında Azerbaycan’ın Ağstafa kasabasında doğmuş önemli bir filolog ve akademisyendir. Azerbaycan Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nden mezun olmuştur.

Onun bilimsel çalışmaları ve kariyeri oldukça geniştir. Kariyerine 1985 yılında Nesimi Dilbilim Enstitüsü’nde bilimsel araştırmacı olarak başlamıştır. Özellikle genel dilbilim alanında önemli katkılarda bulunmuştur. Klasik genel dilbilim modellerini modernize ederek yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bakü Devlet Üniversitesi’nde verdiği dersler esas alınarak kaleme aldığı “Ümumi Dilcilik” adlı ders kitabı bunun önemli bir örneğidir. Onun ünlü tarihçi Lev Gumilyev hakkında yazdığı bir makaleyi Türkiye Türkçesinde “dibace” okuyucularına sunuyoruz.

Orhan Aras

Lev Gumilyov’un etnogenez[1] teorisi veya öğretisi, 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında Rus bilimsel ve ideolojik düşüncesinin en ilginç olgularından veya “fikir fırtınalarından” biri olarak çeşitli düzeylerde geniş bir tartışmanın konusu haline geldi. Uzun yıllar boyunca devlet tarafından çeşitli şekillerde zulüm gören muhalif etnoloğun, son kitabı “Rusya’dan Rusya’ya” ile 1995 yılında Rusya Devlet Ödülü’ne layık görülmesi, “Rusya’yı, tarihini ve ruhunu anlamadaki hizmetlerinden dolayı” bu ilgiyi bir bakıma daha da güçlendirdi. Ancak, Lev Gumilyov’un son yıllarda büyük tirajlarla yayınlanan kitaplarındaki tartışma (ve münazara) konusunun tarih yazımının sorunları değil, bu sorunların çok ötesine geçen etnogenez teorisi olması da bir o kadar ilginçtir. Ve “Lev Gumilyov. Etnogenez Kuramı. Büyük Keşif mi, Gizemli Hale Getirme mi?” başlıklı makalede, M. I. Artamonov, I. M. Dyakonov, Y. V. Bromley, Y. K. Efremov, B. A. Rybakov, K. V. Chistov, Y. S. Lurye, A. L. Yanov gibi önde gelen uzmanların Lev Gumilyov’un etnogenez kuramına karşı tutumlarının yansıtılması tesadüf değildir.

Yazarın güçlü yanı, bilimsel açıklama gerektiren çok sayıda tarihsel olgunun bir sistemini veya genel tipolojisini tanımlaması olsa da, zayıf yanı, toplumsal bir temele değil, biyolojik, hatta biyokimyasal bir temele dayanması ve sert bir şekilde eleştirilmesidir. Ve mesele şu ki, büyük tarih filozofunun etnogenez teorisinin metodolojik özünü oluşturan passionerlik[2] kavramı toplumsal değil, biyolojik olarak “kökenlidir”… Ancak, ne kadar tartışmalı olursa olsun, hayatının sonuna kadar duruşundan taviz vermeyen (ve zaman zaman rakiplerini “avam” olarak adlandırmaktan çekinmeyen) yazar, teorisinin içeriğiyle ve bu teoriye dayanarak ortaya koyduğu küresel ölçekli öneriyle – “vasiyetname”yle – ilgilenmemek elde değildir.

Lev Gumilyov’un son kitabı “Rusya’dan Rusya’ya”nın son cümlesinde dile getirilen “vasiyeti” şöyle başlar:

“Avrasya kıtası (aslında merkezi, Avrasya etnosunun oluştuğu yer) üç kez birleşti. İlk olarak, Sarı Deniz’den Karadeniz’e kadar uzanan toprakları kapsayan bir kağanlık kuran Türkler tarafından birleştirildi. Türklerin yerini Sibirya’dan gelen Moğollar aldı. Tam bir gerileme ve dağılma döneminin ardından Rusya inisiyatifi ele aldı: 15. yüzyıldan itibaren Ruslar doğuya doğru ilerleyerek Pasifik Okyanusu’na ulaştı. Böylece yeni egemenlik, Türk kağanlığı ve Moğol ulusunun “mirasçısı” oldu. Rusya liderliğindeki birleşik Avrasya’ya geleneksel olarak batıda Katolik Avrupa, Uzak Doğu’da Çin ve güneyde Müslüman dünyası karşı çıktı.”

Görünüşe göre Lev Gumilyov, Rusya’nın geleneksel (doğal!) düşmanları olarak gördüğü Katolik Avrupa, Çin ve Müslüman dünyasını bütüncül etnozlar (daha doğrusu süper etnozlar) olarak görüyor.

Ve Avrasya süper etnozunun yapısı veya karakteri hakkında şöyle yazıyor:

“Avrasya coğrafyasının çeşitliliği, halklarının etnogenezi üzerinde olumlu bir etkiye sahipti. Her biri kendisi için uygun ve rahat bir yer buldu: Ruslar nehir vadilerinde, Fin-Ugor halkları ve Ukraynalılar nehirlerin ayrıldığı yerleşim yerlerinde, Türkler ve Moğollar bozkır şeritlerinde ve Paleo-Asyalılar tundrada ustalaştı. …Avrasya halkları, her halkın belirli bir yaşam biçimine sahip olma hakkı ilkesinden yola çıkarak ortak bir devlet kurdular”…

Lev Gumilyov tarihten günümüze şöyle diyor:

“Tarihsel deneyim, her halkın kendisi olma hakkı korunduğu sürece, birleşik Avrasya’nın hem Batı Avrupa’nın hem........

© dibace.net