Akbayır: “Nazım Hikmet ve Necip Fazıl, Her İkisi de Birer Dehadır.”
“Aynı Göğün Uzak Yıldızları” yakın dönem Türk edebiyatında, siyasetinde, düşünce dünyasında önemli bir yere sahip Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl’ın anlatıldığı kitabınız. Bu iki isim adeta kendi kimlik ve kişiliklerinden uzaklaştırılmış, farklı kesimlerce ya inkâr edilen ya da göğe çıkarılan simgeler hâline getirilmiş. Aynı zamanda bu iki isim hakkında konuşmak ya da yazmak belli riskleri de taşıyor. Siz bütün bu riskleri göze alarak iki simgeyi anlatan bu kitabı yazmışsınız. Öncelikle teşekkür ederiz. Hocam bu kitabı yazma, yayımlama süreci hakkında neler söylersiniz? Bu iki ismi çalışmaya neden karar verdiniz? Süreç nasıl işledi?
Türkiye’de; şiirden, şairden söz açılan entelektüel ortamların kadim konularından biri, hiç şüphesiz ki, ‘Nâzım Hikmet-Necip Fazıl karşılaştırması’dır. Ancak, bu konuda okurların ya da araştırmacıların beklentilerine yanıt verebilecek kapsamlı bir çalışmadan söz etmek oldukça zor! Karşılaştırmanın kısmen yapıldığı, deneme, makale boyutunu geçmeyen birkaç çalışmanın dışında, bu konuyla ilgili kapsamlı bir kaynaktan yoksun olduğumuzu söylemek, abartılmış bir tespit olmasa gerek!
Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl, Türkiye’de haklarında en çok yazı kaleme alınan şairlerin başında gelirler. Yola çıkarken, iki şair hakkında yazılmış onca kitaba, onca yazıya bir yenisini eklemenin gereksizliği, en büyük açmazımdı. Öncelikle, araştırma için sorularımı doğru belirlemem gerekiyordu. Neleri araştıracak, neleri yazacaktım? Bu amaçla, aşağıdaki sorulardan yola çıkarak çalışmaya başladım:
‘Efsanenin yalnızlığı’, neden büyük şairlere özgü ortak bir kader olur?
Neden, Nâzım Hikmet’in ve Necip Fazıl’ın hayatları, şiirlerinin önüne geçer?
Türk düşünce hayatına yön veren, iki köklü ve farklı akım olan Marksizme ve İslâmî düşünceye bağlanışları bu iki büyük şairimizi bir yanda ‘bayrak’laştırırken, öte yanda neden, ‘doğru anlaşılamamak’ gibi ortak bir kaderde buluşturur?
Hayatlarının ve şiirlerinin etkileme güçlerinin yüksekliği mi, serüvenlerinde ‘tek’ ve ‘yalnız’ bırakır onları?
Neden, şiir dünyasında ikisinin de büyüklüğü kabul edilir de, ikisi de yeterince ve hakkıyla okunmaz?
Neden, Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl üzerine kitaplaşmış çalışmalarda, daha çok siyasi yandaş olmaktan kaynaklanan bir yüceltme, göklere çıkartma uğraşı, daha doğrusu metin ya da şair bahane edilerek düşünsel yaklaşımları yayma, kendi tarafını güçlü gösterme isteği öne çıkar?
Neden, ‘karşı taraf’ biçiminde değerlendirilebilecek çalışmaların çok önemli bir bölümü hiçbir bilimsel yaklaşımla açıklanamayacak kadar nesnellikten uzaktır?
Neden, bir tarafın kin ve öfkesi, yazıya ve söze yansırken; bir tarafta da ‘susma ve hiçleme’ yolu tercih edilir?
Her araştırmadan neden farklı bir Nâzım Hikmet, farklı bir Necip Fazıl çıkar?
Neden, her iki şair için de küçük çapta bir kütüphane oluşturabilecek çalışma yayımlandığı halde, hâlâ onlarla ilgili bazı ayrıntılar karanlıkta kalır?
Nâzım Hikmet ya da Necip Fazıl üzerine konuşmak, neden bu kadar kolay zannedilir?
Bugün, birçok üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Nâzım Hikmet neden pek okutulmaz? Ya da neden, hâlâ standart bir Mehmet Kaplan bakışı hüküm sürer?
Onların efsane olmalarında, yalnız kalmalarında, yeterince anlaşılmamalarında ve büyük şairler olarak dokunulmaz kılınmalarında, cemaatleri ve şairleri suçlamanın ötesinde de bir şeyler söylenebilir mi?
Bu çalışma, yukarıdaki sorulara yanıt arama çabasının bir ürünüdür.
Bu çalışmaya ne zaman başladınız?
Kitap boyutunu soruyorsanız, 2006 sonları… Ancak, böyle bir çalışmanın niyeti öğrencilik yıllarıma dek gidebilir. Yani, 1990’lı yıllara…
Kitap, 2009 Mart sonlarında bitti. Bir yıl, çekmecemde demlenme sürecini yaşadı. Birkaç yayınevi ile görüşsem de benim koşullarım onlara, onların koşulları bana uymadığı için kitabın basımı bir yıl ertelendi. Şimdiye dek yedi kez basıldı.
Kısaca, her kitap kendi kaderini yaşıyor.
Nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz?
İlkin, Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl külliyatlarını yeniden okuyarak işe başladım. Kaynak tarama uğraşı yaklaşık bir yıl sürdü. Ulaştığım her kaynağı, ayrıntılı bir biçimde taradım. Notlar aldım. Kitabı yazmaya başladığımda, 1400’ü aşkın kaynağa ulaştığımı fark ettim. Tabii, bunların tamamına kitapta yer vermem olanaksızdı. Seçme, düzenleme, dönüştürme süreci yaşandı.
Her ne kadar, bilimsel araştırma yöntemlerini kullandımsa da kitaba bir tez soğukluğu katmamaya özen gösterdim. Çünkü, hedef okur kitlemin edebiyatın içinden ziyade, edebiyatın dışından olduğunu biliyorum.
Bu çalışmayı, akademik ortamlar dahil, birçok yerde konferans biçiminde sunduğunuzu belirtiyorsunuz ‘sunuş’ta. Tepkiler nasıldı?
Bu çalışmayı, kitaplaşma serüvenine dek, -akademik ortamlar dahil- birçok yerde sundum. Sunumlar sırasında yöneltilen sorular, bazı kısımların sonuna ‘açıklayıcı metinler’ eklememi zorunlu kıldı. Dinleyicilerin ilgileri ve tepkileri, çalışmaya her seferinde yeni bir biçim kazandırdı.
Nâzım Hikmet’in ve Necip Fazıl’ın Türkiye kamuoyunda algılanması, değerlendirilmesi, geçmişe nazaran kısmen değişse de her iki tarafta da aynı sorunsalın tersinden okunması, yer yer hâlâ devam etmekte… Ancak, genç kuşakların konuya yaklaşımı, oldukça umut verici…
Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl’la ilgili birçok kitap, makale ve dergilerde özel sayılar yayımlandı. Siz kendi kitabınızı hazırlarken yukarıda da belirttiğiniz önceki yazılanları incelemişsiniz. Bu yayınlarda gördüğünüz eksiklikler, yanlışlıklar ya da hatalar var mı? Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl’la alakalı yazılanlar, çizilenler hakkında neler söylersiniz? “Aynı Göğün Uzak Yıldızları”nı diğer çalışmalardan,........© dibace.net
