menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fiilî Durumun Adını Koymak

47 0
01.11.2025

“Türkiye Cumhuriyeti ilelebet mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK

GİRİŞ…

Bu makalede 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açılmasıyla başlayan fiilîi durumun ve adı konulmamış cumhuriyet idaresine ilişkin 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesi, 30 Ekim 1918 – 29 Ekim 1923 zaman diliminde geniş bir perspektiften ele alınmaktadır.

Bu hafta 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyetin 102. Yılının idrak edildiği bir hafta. Havada ve mekânlarda yoğun bir Cumhuriyet kokusu, insanlarda da yoğun Cumhuriyet coşkusu var. Ulus olarak bu yıl 102. yıldönümünü kutlayacak olduğumuz Cumhuriyet, dört yıl süren bir mücâdele ve çabanın ardından ilan edilmişti. Bu makale kapsamında yok oluştan kurtulmanın, bağımsızlığı kazanmak için yapılan mücâdelenin ve Türk milletinin var olma savaşının Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilme süreci okuyucularla paylaşılmaktadır.

MÜTÂREKE…

Takvimler, 30 Ekim 1918 tarihini gösterirken I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu da adeta kayıtsız-şartsız bir teslim anlaşması nietliğindeki Mondros Mütâreke’sini [1] imzalıyordu.

Mütârekenin ertesi günü olan 31 Ekim’de de Mustafa Kemâl Paşa 7. Ordu Komutanlığından karargâhı Adana’da intikâl etmiş olan Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine atandı.

Mondros Mütârekesi’nin mürekkebi dahi kurumadan İtilaf Devletlerinin Türk Yurdu’na karşı başlattıkları işgâl eylemi, Türk tarihine “İstiklâl Harbi” diye geçecek olan oldukça kanlı ve yeni bir savaşı başlatacaktı.

Mütâreke’nin aynen uygulanması durumunda vatanın tamamen işgâl edileceğini anlayan Mustafa Kemâl Paşa İstanbul’a gönderdiği yazı ve telgraflarla ateşkes anlaşmasının hükümlerinin ne şekilde uygulanacağına dair sorular soruyor, Halep civarındaki İngiliz birliklerinin iaşesi için İskenderun’un İngilizler tarafından işgâl edilmek istenmesi üzerine, İtilaf Devletleri tarafından karaya asker çıkarmaya ilişkin hüküm bulunmadığını belirtiyordu.

Acz içersindeki İstanbul Hükûmeti, Mustafa Kemâl Paşa’nın, yayılmaya devam eden işgâl ordularına karşı nezâket göstermesini, ateş açılsa bile karşı konulmamasını istiyordu. Mustafa Kemâl Paşa, 8 Kasım’da İstanbul Hükûmetine verdiği cevapta, bu emri uygulamaya yaradılışının elverişli olmadığını, her ne sebep ve bahâneyle olursa olsun İskenderun’a çıkacak İngiliz askerlerine ateş açılacağını bildirirken, verilen emirleri uygulayacak yeni bir komutan atanmasını istiyordu.

Mustafa Kemâl Paşa’nın bu direnişi sonucu Hükûmet ile arasında meydana gelen sorun uzun süre devam etmedi. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığının lağvedilmesi üzerine Mustafa Kemâl Paşa, Antep ve diğer güney illerindeki halka silah dağıtarak 10 Kasım 1918 tarihinde görevinden ayrılıp Sadrazam İzzet (Furgaç) Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a gitmek üzere Adana’dan ayrılır.

Mustafa Kemâl Paşa’nın, bölgedeki halka silah dağıtması, bu bölgede daha sonra Fransız işgâline karşı başlatılacak olan Millî Mücâdele için fevkalâde etkili oldu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması artık muhakkak gibiydi. Enver Paşa ve arkadaşlarının ülke dışına kaçması üzerine dürüst ve ilkeli bir devlet adamı olan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Padişah ve kamuoyu nezdinde büyük ithamlara mâruz kalmıştı.

Bir taraftan Damad Ferid Paşa ile Âyan Meclisi (Senato) Başkanı Ahmed Rızâ Bey’in aleyhte çalışmaları, bir taraftan da Padişahın kabinede bulunan İttihatçı nâzırlardan (bakanlardan) Câvid, Ali Fethi, Hayri ve Rauf Beylerin uzaklaştırılmasını ısrarla istemesi üzerine Sultan Vahdeddin’i Kânûn-ı Esâsî’yi (Anayasa’yı) çiğnemekle suçlayarak 8 Kasım 1919 tarihimnde kabinesiyle birlikte istifa etti. İstifası sonrası yeni kabineyi Ahmet Tevfik (Okday) Paşa kurdu.

KARARLILIK…

13 Kasım’da İstanbul’a gelen Mustafa Kemâl Paşa, herkesi ümitsizliğin en derin uçurumlarına sürüklenmiş bir hâlde bulmuştu. Galip devletlerin istediklerini yapabilecekleri ağızdan ağıza dolaşıyordu. Doğrusu ümide pek az yer vardı. Mustafa Kemâl Paşa, durumun çok vahim olduğunu görmesine rağmen karamsar değildi. Öyle ki, 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul Boğazı’na gelen İtilaf Devletleri’ne ait 51 parçalık donanmayı gördüğünde bile kararlılıkla “Geldikleri gibi giderler” diyebilmişti.

Mustafa Kemâl Paşa, Sarayın teslimiyetçi tutumu karşısında yegâne kurtuluş yolunun Millî Mücâdele olduğunu anlamış ve gözlerini Anadolu’ya çevirmiş; işgâllere karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve millî teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.

DAĞITILAN MECLİS…

Padişah Vahidettin iç politikanın dengesiz ve istikrarsız bir yapıya girdiğini hissederek 21 Kasım 1918 tarihinde Meclis-i Mebûsan’ı dağıttı. İstanbul’da fiilî iktidar artık görünüşte Saray’ın, gerçekte ise her türlü güç ve kudretten mahrum olan Saray’ı da kontrol altında bulunduran İtilaf Devletlerinin elindeydi.

KARA GÜNLER…

Yenilgiyle sonuçlanan I. Dünya Savaşı sonucu Suriye, Irak, Arabistan ve Filistin de kaybedilmişti. Mütâreke sonrasında da İngilizler, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını tutmuşlar, Fransızlar Senegalli zencilerle İstanbul’a yerleşmişler, İtalyanlar da Beyoğlu’nu ele geçirmişler ve aynı zamanda demiryollarını kontrolleri altına almışlardı.

İtilaf Devletleri, Mütâreke’nin 7. maddesini [2] gerekçe göstererek yurdun dört bir yanını işgâl etmeye başlamıştı. Türk milleti için acı dolu günler başlamıştı. İşgâller birbiri ardına devam ederken tarih bugünleri şöyle yazıyordu:

* 9 Kasım 1918: İskenderun’un İngiliz tarafından işgâl edilmesi.

* 13 Kasım 1918: İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan 61 parçalık İtilaf Devletleri Donanmasının İstanbul’a gelmesi ve ve karaya kuvvet çıkarması.

* 6 Aralık 1918: İngilizlerin Kilis’i işgâl etmeleri.

* 7-17 Aralık 1918: Fransızların Antakya’ya girmeleri ve denizden Mersin’e çıkarma yapmaları.

* 23 Aralık 1918: İslâhiye, Osmaniye ve Bahçe’yi düşman çizmesinin çiğnemesi.

* 1-12 Ocak 1919: İngilizlerin Antep’i ve Ermeni amaçlarına hizmet etmek için Kars’ı işgâl etmeleri.

* 22 Şubat 1919: Maraş, İngiliz işgâli altında…

* 8-9 Mart 1919: Fransızların Zonguldak’a, İngilizlerin de 2.000 kişilik bir müfrezeyle Samsun’a çıkmaları.

* 24-28 Mart 1919: İngilizlerin Urfa’yı, İtalyanların da karaya asker çıkararak Antalya’yı işgâl etmeleri.

* 16 Nisan 1919: Fransızlar, Afyon İstasyonu’nu işgâl altına almaları.

ANADOLU’YA GÖREVLENDİRİLME…

Türk milletinin bağımsız yaşama arzusunu canlandırabileceği yegâne gücün yine milletin bizatihî kendisinin olduğuna inanan Mustafa Kemâl Paşa Anadolu’ya geçmek için bir fırsat arıyordu. Bu sıralarda Karadeniz’de Pontus [3] Rum Devleti kurmak isteyen Rum Çetelerin, bölgedeki Müslüman ahâliye saldırıları artmış, yerel Müslüman halk da buna karşılık vermeye başlamıştı. Bölgede yaşanan olayların İstanbul’daki İngiliz işgal makamlarına yerel Rum ahâlinin saldırılara mâruz kaldığı şeklinde takdim edilmesi üzerine İngiliz makamları, asâyiş sağlanamadığı takdirde bölgeyi işgâl edeceklerini bir notayla İstanbul Hükûmeti’ne bildirir. Bu olaylara bir çözüm bulmak isteyen Padişah ve Hükûmet, siyasetten uzak duran, dürüst ve güvenilir bir asker olan Mustafa Kemâl Paşa’yı bu nitelikleri nedeniyle olağanüstü yetkilerle donatarak 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirir.

İZMİR’İN İŞGÂLİ…

1. Dünya Savaşını sonlandıracak barış antlaşmalarını müzâkere etmek üzere 18 Ocak 1919 tarihinde Paris’te toplanan İtilaf Devletleri temsilcileri, Yunanların İzmir’i işgâl etmeleri konusunda karar almışlardı. Bu karar gereği 15 Mayıs’ta İzmir’de, yerli Rum ahâlinin (dönemin Yunanistan başbakanını yücelten) “Zito (Yaşasın) Venizelos”tezâhürâtlarıyla beraber Yunan işgâli başlar.

SAMSUN’DA GÖZLEMLENEN…

Mustafa Kemâl Paşa, İzmir’deki Yunan işgâlinin ertesi günü öğleye doğru mâiyetiyle birlikte Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrılır ve 19 Mayıs’ta da Samsun’a varır. Bu tarih, Millî Mücâdele’nin fiilen başladığı tarihtir.

Mustafa Kemâl Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra bölgedeki durumu inceler ve 21 Mayıs’ta İstanbul Hükûmetine bir telgraf çeker. Bu telgraf İzmir’in Yunanlılar tarafından işgâlinin Ordu ve Milleti çok derinden yaraladığını belirterek, bu haksız tecavüzü sindiremeyeceklerini ve kabul etmeyeceklerini açıklıyordu.

22 Mayıs’ta çektiği bir başka telgrafta ise; İngilizlerin 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a haksız yere asker çıkarmış olduklarını belirtiyor ve Hükûmetin önlem almasını istiyor, bölge halkının Rum saldırılarına karşı çeteler kurarak savunmaya geçtiklerini, Rumların da Samsun üzerindeki emellerinden vazgeçtikleri takdirde bölgede asayişin kendiliğinden sağlanacağını belirtiyordu.

HAVZA…

Bu arada Anadolu’nun batısındaki Yunan işgâlleri birbiri ardına devam ediyordu. Yunanlılar, 26 Mayıs’ta Manisa’ya, 27 Mayıs’ta da Aydın’a girmişti.

Mustafa Kemâl Paşa 25 Mayıs’ta Havza’ya geçer. İstiklâl mücâdelesinin ordu ve milletin iş birliği ile gerçekleştirilebileceğine inanan Paşa Anadolu’daki ve Trakya’daki komutanlarla temasını daha da artırır. 28 Mayıs’ta komutanlara, valilere ve millî kuruluşlara gönderdiği Havza Genelgesi ile de; ülkenin içinde bulunduğu şartları anlattıktan sonra her tarafta işgâli protesto için mitingler yapılmasını, halka felaketin büyüklüğünü anlatarak bunu köylere kadar yaymalarını ister.

MALTA’YA SÜRGÜNLER…

Halk arasında büyük heyecan meydana getiren bu genelgenin ardından düzenlenen mitinglere binlerce, onbinlerce, yüzbinlere insan katılır. Özellikle İstanbul’daki mitinglerin çok heyecanlı geçmesi işgâl kuvvetlerini çok kızdırır. Bunun üzerine İngilizler, İstanbul’da siyasî tutuklu bulunan 67 Türk devlet adamını Malta’ya sürerler.

İSTANBUL’A GERİ ÇAĞRILMA…

Eşzamanlı olarak İstanbul’daki İngiliz işgâl makamları İstanbul Hükûmeti’ne baskı yaparak Mustafa Kemâl Paşa’nın geri çağrılmasını ister. İstanbul Hükûmeti de bu baskılara dayanamayarak 8 Haziran’da onu görevinden İstanbul’a geri çağırır.

LAĞV…

15 Haziran’da 1919 tarihinde 9. Ordu Müfettişliği lağvedilerek görevleri Erzurum’da yeni kurulan 3. Ordu Müfettişliğine devredilir. Kâzım Karabekir Paşa da 3. Ordu Müfettişliğini vekâleten yürütmeye başlar.

AMASYA GENELGESİ…

Mustafa Kemâl Paşa, kendisini geri çağıran Harbiye Nezâreti’ne oyalayıcı bir cevap vererek 12 Haziran’da vardığı Amasya’da halk tarafından büyük bir coşku ve heyecanla karşılanır. Burada Refet (Bele) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Rauf (Orbay) Bey’in de katkılarıyla 14 Haziran’da kurulan Müdafaa-i Hukuk Derneği bünyesinde, Mustafa Kemâl Paşa tarafından daha önce hazırlanmış bir metin üzerinde yapılan çalışmalardan sonra Amasya Genelgesi kabul edilir.

Konya’da bulunan 2. Ordu Müfettişi Mersinli Cemâl Paşa ile Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın da onaylamasından sonra Mustafa Kemâl Paşa’nın yâveri Cevat Abbas (Gürer) Bey tarafından 21 Haziran 1919 tarihinde kaleme alınan bu tarihi metin, bir genelgeyle 22 Haziran 1919 tarihinde Anadolu’daki mülkî ve askerî makamlara şu tarihî sözlerle ulaştırılır:

”Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.

Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve iradesi kurtaracaktır.

Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.”

Amasya Genelgesi hem Millî Mücâdele’nin başladığını hem de Millî Mücâdele’nin amaç ve programını gösteren bir belge niteliğindedir. Artık Türk Milleti işgâllere katlanmak yerine, bağımsız yaşamak için savaşmayı tercih ediyordu.

SİNE-İ MİLLETE DÖNÜŞ…

Amasya Genelgesi’nin ilanından fevkalâde rahatsız olan Damat Ferit Paşa Hükûmeti, 23 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemâl Paşa’yı İstanbul’a geri çağırdıysa da O bu emre itaat etmeyerek Erzurum Kongresi’ne katılmak üzere Amasya’dan ayrılır.

Harbiye Nâzırlığından çekilen 5 Temmuz 1919 tarihli telgrafta Hükûmetin emri tekrarlanarak Mustafa Kemâl Paşa, Padişah adına İstanbul’a çağrılır. Mustafa Kemâl Paşa da Harbiye Nâzırı’na 6 Temmuz 1919 tarihinde şu cevabı verir: “Vilâyet-i Şarkiye ahâlisi arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi yerine getirmede şahsî irademi kullanmaktan mânen ve maddeten yasaklanmış bulunuyorum.”

Harbiye Nâzırlığı 8 -9 Temmuz 1919 geceki telgrafıyla Mustafa Kemâl Paşa’yı görevinden azleder. Mustafa Kemâl Paşa da aynı gün Hükûmet’e ve Saray’a birer telgraf göndererek “Sine-i millette (milletin gönlünde) bir ferd-i mücahit (düşmana karşı savaşan biri) olarak çalışmak üzere” çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa eder.

Mustafa Kemâl, artık rütbesiz ve yetkisiz bir kişiydi. Artık milletin bir ferdi olarak, milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihi vazifesine devam edecekti.

Mustafa Kemâl Paşa’yı Erzurum’da karşılayan Kâzım Karabekir Paşa’nın tavrı Millî Mücâdele’nin başarısı yolunda çok önemli bir aşama olmuştu. Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemâl Paşa’ya; “Üzülecek bir şey yok Paşam. Üniformanızı çıkarsanız da mukaddesâtım üzerine söz veriyorum ki size üstüm olduğunuz zamandan daha bağlı kalacağım.” der.

BÖLGESEL BİR KONGRE…

Amasya’dan sonra, Rauf Bey ile birlikte, Sivas ve Erzincan üzerinden Erzurum’a giden ve İngilizlerin İstanbul Hükûmeti nezdindeki baskısı sonucu 8/9 Temmuz 1919 gecesi askerlikten ayrılmak zorunda kalan Mustafa Kemâl, Doğu Vilâyetlerini de içine alan genişletilmiş bir Ermenistan tehdidine karşı yapılan ve 24 Temmuz 1919 tarihinde de Erzurum’da toplanan Doğu vilâyetleri temsilcilerinin kongresine katılır ve kongreye başkan olur.

Onun........

© dibace.net