“GAL, SENE GURBAN”- BİR SEVDANIN SESİ
O akşam şehir susuyordu. Sokak lambalarının altına yağan yağmur, ıslak kaldırımlarda yankılanan adımlar gibi hafifti. Gökyüzü ağlamakla ağlamamak arasında, gri ve suskundu. Bir kadın pencerenin önünde durmuş, elleriyle çerçeveye tutunmuştu. Gözleriyle uzakları değil, geride kalan zamanı izliyordu.
Odada başka kimse yok gibiydi ama vardı…
Onun sevdiği adam, arkasında durmuş, konuşamıyordu. Konuşmak istiyor, ama kelimeler onu terk etmişti çoktan. Kalbinde fırtına, dilinde sessizlik vardı.
Kadın elini yavaşça çantasının askısına uzattı. Bir eliyle kavradı… sonra sıkıca tuttu… Gidişi kolay değildi. Ama kalması da yara gibiydi. Tam kapıya yöneldiği anda, arkadan bir ses — titrek, derin geldi:
“Getme, kimsesizem, gal, sene gurban,
Ömürlük hemdemim ol, sene gurban…”
Kadın durdu. O an, her şey durdu. Bir zamanlar şehin kalabalığında birlikte yürümüşlerdi. Kahkahalar bir köprü olmuştu aralarında. Bir çayın buğusuna “iyi ki” demişti kadın. Adamsa, gözlerinin içinden bakarak sadece “kal” demişti bir akşamüstü. Ama zaman, o anların üzerini örttü. Şimdi, aynı “kal” kelimesi, gözyaşı gibi ağırdı:
“Menle şirin danış, menle şirin gül,
Elensin lebinden bal, sene gurban…”
O gülüş… Kadının en çok sevdiği şeydi adamın sesiyle güldüğü an. Ama artık günler suskun geçiyordu. Kırgınlık, yorgunluk, söylenmemiş sözler… Hepsi sevginin üzerine birikmişti.
Adam yavaşça yaklaştı. Yüzünde pişmanlık ve korku vardı. Onu kaybetmenin eşiğinde, ayakta zor duruyordu. Eğer şimdi giderse, bir daha dönmeyecekti. Bu sessiz şehrin içinden geçen tek şey, bu yakarıştı:
“Getme, uzaklara, gal, sene gurban,
Bu dilsiz, ağızsız, lal sene gurban…”
Vakti zamanında, “Sen benim umudumsun, sığınacağım limanımsın” demişti adam. O cümleyi ilk duyduğunda, kadın kalbinin bir yerinin ısındığını hissetmişti. Öyle derin, öyle sade söylemişti ki bunu, dünyanın bütün fırtınalarına birlikte göğüs gereceklerine inanmıştı. O günden sonra, karanlıkta yürümek bile korkutmamıştı onu. Çünkü birinin umudu olmak, karanlığın içinde bile ışık taşımaktı.
Ve sığınak olmak… Bu, yalnızca bir sevgi biçimi değil, bir sorumluluktu onun için. Adam yıkıldığında, dağıldığında, kelimeleri tükenip sessizliğe gömüldüğünde bile kadın hep oradaydı. Çünkü bir liman olmak, sadece beklemek değil; anlayışla susmak, sevgiyle sarılmak, gözyaşını içe........
© dibace.net
