Ne Yiyoruz? Ne Yiyemiyoruz?: Gıda Güvenliği ve Pestisitler
Gıdaya erişim, sadece ekonomik bir mesele değil; çatışmaların, iklim krizinin, tarım politikalarının ve küresel eşitsizliklerin birleştiği bir kırılma hattı. Hem dünyada hem Türkiye’de, yediğimiz kadar yiyemediğimiz şeyler de kim olduğumuzu anlatıyor.
Dünyada ve Türkiye’de tabaklarımız, aynı anda hem dolu hem boş. Dolu, çünkü hâlâ bir şeyler yiyoruz. Boş, çünkü o tabakta neyin eksik olduğunu, hangi ihtiyacın yerine konulamadığını, kimin yemeğe hiç ulaşamadığını artık daha çok hissediyoruz.
Soframıza koyamadıklarımız, tıpkı koyduklarımız gibi, kim olduğumuzu, hangi sistemin parçası olduğumuzu, neyi kabullenip neyi değiştirmediğimizi anlatıyor. Gıda; mutfak dışında, üretimin, çatışmanın, iklimin, politikanın ve piyasanın tam ortasında duran bir kırılma hattı.
Bir ülkenin barış içinde olup olmadığını anlamak için sınırları dışında, pazarlarına ve tarlalarına bakmak gerekiyor. Bir bölgede insanlar açsa, orada gıdaya ek, adalette de sorun var demek. Bu yüzden sofralar da tıpkı sandıklar, mahkemeler ya da sınırlar gibi siyasal alanlar.
Küresel Gıda Krizinde Rakamlar Ne Söylüyor?
2024 yılı itibarıyla dünyada 295.3 milyon insan yüksek seviyede akut gıda güvencesizliği yaşadı. İnsanlar sadece aç değildi, açlıkla bir strateji gibi yaşamak zorundaydılar. Bu sabah ne yiyeceğini bilmeden, öğle yemeğini planlamadan ve akşam hiçbir şey bulamayabileceğini bilerek bir gün daha geçirmek gibi.
Birleşmiş Milletler, Dünya Gıda Programı (WFP) ve önde gelen insani yardım kuruluşlarının birlikte yürüttüğü Food Security Information Network (FSIN) tarafından yayınlanan 2025 Küresel Gıda Krizleri Raporu (GRFC), gerçeği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Rapora göre insanların önemli bir bölümü yalnızca kriz koşullarında yaşamıyor, bizzat krizin kendisi hâline geliyor. Kriz, onları içine alan bir çevresel olay olmakla sınırlanmıyor; onların yaşadığı günlük gerçekliğe dönüşmüş durumda.
Sudan, Gazze, Myanmar, Haiti, Nijerya gibi ülkelerde yaşanan durum bunu net şekilde gösteriyor. Açlık, bahsi geçen bölgelerde sadece bir sonuç olmanın dışında, doğrudan bir araç. Sudan’da açlık bir savaş stratejisi, Gazze’de açlık bir kuşatma taktiği, Yemen’de açlık çocukların yaşam hakkını sistematik biçimde ortadan kaldıran kalıcı bir felaket.
FSIN raporundaki şu cümle oldukça çarpıcı: “Bir bölgede çatışma varsa, orada açlık kaçınılmazdır.” Bu ifade, artık defalarca tekrarlanmış bir gerçekliğin özeti. Çatışma yalnızca askeri kırılma anlamına gelmiyor. Aynı zamanda tarımsal, lojistik ve psikolojik bir kırılmaya neden oluyor. Savaşlar şehirlerin yanı sıra tohumları, tarla emekçilerini, hayvanları ve gıda zincirlerini de vuruyor.
Yaşanan kriz yalnızca yardım paketleriyle çözülebilecek bir insani aciliyet olmanın ötesinde. Aynı zamanda, uluslararası sistemin gıdayı bir temel hak değil, bir jeopolitik araç olarak görmesinin de sonucu. İnsanlar yardımın yanı sıra adaletli, sürdürülebilir, erişilebilir bir gıda sistemi talep ediyor. Günün sonunda açlığın, bir afetin ötesinde, önlenebilir bir tercih olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye’de Görünen ve Görünmeyen Açlık
TÜİK verilerine göre Türkiye’de gıda enflasyonu, 2024 sonunda r’yi aştı. Bu oran, 2021’de )’du. Üç yıl içinde soframızdaki peynirin, zeytinin, domatesin fiyatı iki hatta üç katına çıktı. Artık satın alma gücümüz, gıdayla ilişkimiz, hatta gıda etrafındaki sosyal bağlarımız da erozyona uğruyor. Pazarda bir kilo domates seçmek, markette peynir reyonuna uğrayıp uğramamak sınıf meselesi haline geldi.
Bir diğer tehlike de görünmeyen açlıkta saklı. Derin Yoksulluk Ağı’nın verilerine göre her dört haneden biri yeterli ve dengeli beslenemiyor. Ve bu hanelerde büyüyen çocukların bazılarının beslenme çantasına sadece kuru ekmek konulabiliyor. Bazılarınınsa çantası tamamen boş kalıyor. Kent merkezlerinde bir simidin bile lüks sayıldığı günlerden geçiyoruz. Hep anlatılan ironik bir tablo var; bazı çocuklar obez, bazıları ise yetersiz beslenmeden gelişemiyor. Fakat bugün tablo daha karmaşık. Aynı hanede hem protein eksikliğiyle boğuşan bir yetişkin hem de işlenmiş gıdalarla kan şekeri dalgalanan bir çocuk bir arada yaşayabiliyor, çünkü açlık yalnızca doymamak anlamına........
© Daktilo1984
