Türkçem konuşuldukça...
3 Haziran Nâzım Hikmet’i sonsuzluğa uğurladığımız gündü. Yine herkes onu dilediği gibi andı. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, onu hapsedildiği hücresinden “Karıma Mektup” şiiriyle andı.
Hani “Bir tanem!/ Son mektubunda: ‘Başım sızlıyor yüreğim sersem!’ diyorsun/ ‘Seni asarlarsa seni kaybedersem,’ diyorsun, ‘yaşayamam!’ // Yaşarsın, karıcığım,/ kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;/ yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,/ en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı” diye başlayan... Ve “Ve unutma ki/ daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı” diye biten o ünlü şiir...
Anında yüz binler izledi; on binler o şiiri paylaştı.
Gördünüz işte: Nâzım Hikmet’e onca yasak, onca baskı, onca sansür, onca yıl hapse tıkmalar, idamla yargılamalar, hem kendisini hem de eserlerini yok etme çabası... Sürgünde peşine adam takmalar, dinmeyen düşmanlık, vatandaşlıktan çıkarmalar, ölesiye hasretini çektiği vatanından, anadilinden, toprağından uzak tutmalar... Bitmeyen, eksilmeyen, eskimeyen bir zulüm...
Bu millet var oldukça
Gördünüz işte hiçbir işe yaramadı! Hepsi, hepsi boşunaydı! Ne yaparlarsa yapsınlar, boşuna! O zulmü yapanlar yaptıranlar değil, şair büyüdükçe büyüdü! Bugünkülere ders olsun! ŞAİR YAŞIYOR! ESERİ DE YAŞIYOR! Zaten kendi de kızıl saçlı bacısı Piraye’ye........
© Cumhuriyet
