Felaketten ders çıkarmak
Kısa süre önce İstanbul’un bir semtinde pek çok kişiyi dehşete düşüren, kahreden bir şey oldu. Bir sucunun dükkânının içine ses geçirmez oda yaptığı, burada da kendi yakınları dahil çok sayıda çocuğa defalarca tecavüz ettiği ortaya çıktı. Semtin adını belirtmeyeceğim, çünkü o semtte yaşayan binlerce masum insanın üzülmesini istemiyorum. Sadece şunu söylemek zorundayım: Bu olayda az ya da çok hepimizin sorumluluğu vardır. Önce olayın adlandırılışına bakalım.
Benzeri olaylarda görüldüğü üzere basın bu olayı da “çocuğa cinsel istismar” olarak tanımladı. Bence kasıtlı olmasa da adlandırmadaki bu tavır, bu tür olaylardaki vahşeti kamufle etmekte adeta yumuşatmaktadır. Yetişkin bir erkek yetişkin bir kadına tecavüz edince bu duruma “cinsel istismar” demiyoruz, “tecavüz” diyoruz. Mağdur çocuk olunca niçin istismar kelimesini kullanıyoruz? Ortada bal gibi tecavüz vardır. İyi ve kibar insanlar böylesine korkunç bir kelimeyi telaffuz etmektense istismar kelimesini tercih ediyorlar. Tıpkı kanser yerine “kötü hastalık”, verem yerine “ince hastalık” der gibisine. Zorlanıyor olsak da çekinmeden olayı apaçık adlandırmak gerekir bence. Aslında istismar bambaşka bir şeydir. Çocuğunuzu okula göndermeyip kırmızı ışıklarda arabaların camlarını sildirmeniz sonra da kazandığı parayı elinden almanız, ihmal ve istismar sayılır. Bu yüzden çocuklara tecavüz “istismar” diye tanımlanamaz. Benzeri durumların ortaya çıkmaması için ne yapılmalıdır?
İlk olarak toplum, adalet sisteminin daha iyi işlemesi için duyarlılık göstermeli, sorumluluk almalıdır. Eşlerini öldüren........
© Cumhuriyet
visit website