Dağlar yaslı, dereler suskun - Cengiz Karahan
Doğu Karadeniz’de ıslak toprağın, yosun tutmuş taşların ve bin bir renkli çiçeklerin kokusu gelir burnunuza. Kulağınıza, sabah serinliğinde, sislerin arasından süzülen horon ezgileri gelir. Kaçkarların sert ve mağrur bakışı, Fırtına Deresi’nin öfkeyle dansı, engebeli patikalardan dağların tepelerine çıkan yayla yolları koparılmışlar mazilerinden.
Ayder Yaylası’nda bir zamanlar mütevazı yayla evlerinin içtenlikle sunduğu; sıcak mısır ekmeğiyle semaver çayının yerini, otel tabelaları almış. Arapça yazılmış yemek mönüleri lokanta masalarında. Tulum sesine karışan sisle birlikte, betondan yükselen bir suskunlukta var vadilerde. Ayder, Çamlıhemşin, Fırtına Deresi, Uzungöl… Bir zamanlar Karadeniz’in saklı cennetleriydi. Şimdi birer reklam vitrini olmuşlar. Arap sermayesinin, hâkim olduğu Uzungöl’ün çevresi, beton soğukluğuna ve duygusuzluğuna gömülmüş. Eski tahta evlerin anıları, sadece kartpostallarda yaşıyor şimdilerde. Buraların, demografik yapısı da değişmiş. Mesela, Ayder’de oturduğumuz çay bahçesinin işletmecisi ve çalışanları Araptı. Çiçeklerle oluşturulmuş, kalp şeklindeki çelengin önünde anı resim çektirmek için bu işletmeciye 250 TL ödeme zorunluluğu vardı.
Elbette ki ülkemizde Arap turistler de gelmeli, gezmeli, burayı tanımalı. Ama o yerlerde yüzyıllardır olanlar için nefes alacak alan kalmıyorsa; kültür/doğa yerel halkın elinden kayıp gidiyorsa, satılan yalnızca toprak değil, bellektir, kimliktir. Eski yayla evlerinde yaz tatili geçiren şimdinin yetişkini/yaşlısı........
© Cumhuriyet
