Yine ‘adamlar’ üzerine
Trump rejiminin 100 günlük dönemi kapanırken tartışmalara, “Otoriterlik artık bir gerçekliktir” ve “Bu adamdan nasıl kurtulabiliriz” soruları damgasını vuruyor.
Birçok ülkede, seçimlerle işbaşına gelmiş faşist hareketler, “güçlü adamlar” eliyle demokratik normlar sistemli biçimde ortadan kaldırılıyor: Polis, gizli servis, ordu gibi güvenlik kurumlarında bürokrasi partizan kadroların eline geçiyor, yargı kurumu iktidara biat ediyor, medya susturuluyor, eğitim sistemini ve toplumun “ruhunu” yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir kültür savaşı derinleşiyor, muhalif her ses düşman ilan ediliyor, rejim her fırsatta kadının beden bakımına, bireylerin cinsel tercihlerine, özel yaşamlarına karışıyor.
Böyle bir ülkede, direnmek ahlaki ve tarihsel bir sorumluluktur. “Güçlü adamın” diktasına, direnişin etkin bir biçimde planlanması, birçok etkenin yanı sıra rejimin doğasının, gücünün, o gücün sınırlarının doğru kavranmasına da bağlıdır. Direnişin içinde gazeteciden sanatçıya, işçiden akademisyene, yurttaştan hukukçuya kadar geniş bir yelpazede herkese düşen bir rol vardır. Ama sorunun ağırlığı, çözümün de sağlam ve çok katmanlı olmasını gerektirir. Peki faşist hareketin ve “güçlü adamın” devleti ele geçirdiği aşamada umut nerededir?
Faşizm ve “güçlü adamın” iktidarı, muhalefetin dağınıklığından, ortak bir strateji kuramamasından........
© Cumhuriyet
