İki yılda anladık: Aslında en acımasız cinayet, yaşama olan inancı öldürmekmiş
Size bu satırları yıkımların ortasından yazıyorum. 6 Şubat depreminin ikinci yılındayız. İki yılda cenazeler kalkmış, yaralılar taburcu olmuş. Enkazlar biraz temizlenmiş. Şehirler dünyanın en büyük şantiyelerine dönüşmüş. Kısacası hayat kendi akışını bulunduğu şartlar içinde sürdürmeye çalışmış.
Gelgelelim, gerçek adına değişen bir şey olmamış. İnsanlar on binlerce ölümden sonra bir kez de adaletsizlik nedeniyle ölüyor. Suçlulardan hesap soramayan yakınları, yas bile tutamıyor.
Resmi rakamlara göre 53 bin 725 kişinin öldüğü depremle ilgili, 1342 davada, 1850 sanık var. Konuşanın içeri düştüğü hukuk sisteminde hapiste ise sadece 93 kişi.
Hayatın “Yeniden ayağa kalkarız” umudunu mahkemeler ortadan kaldırıyor. Mağdurların çoğu “Adalet yerini bulmuyor” hissinde.
Tuğba, Mustafa, Seda.
Enkazların arasında adalet mücadelesi veren üç insan. Onların hikâyesi aslında ülkenin asıl depreminin daha derinde olduğunu da gösteriyor.
Tuğba Erdemoğlu 38 yaşında. Üç çocuk annesi. Depreme saatler kala, Maraş’ta, Saitbey Sitesi’nde yaşayan annesine misafirdi. Ailece gülüp eğlendiler. Gece geç saatte evine gitti. Saatler sonra olacak felaketten herkes gibi habersizdi.
Yer sallandıktan sonra eşi ve çocuğuyla sokağa çıktı. Kendi oturduğu bina ayaktaydı. Ailesini aradığında telefonlar cevap vermiyordu. Gittiğinde apartman koca bir enkaz halindeydi. Oysa hemen yanındaki bina sapasağlam duruyordu.
Tuğba, parmaklarıyla kazmaya çalıştı. İkinci gün babasının ve annesinin cesedini kendi imkânlarıyla çıkardı. Yardım üçüncü gün geldiğinde; önce dedesinin, sonra kız kardeşinin cenazesini çıkardılar.
Çaresizlik öyle büyüktü ki...
Tuğba Erdemoğlu’nun kaybettiği ailesi.
Tam bir gün babasının cenazesinin başında bekledi. Üç gün bekleyen dedesinin cenazesinin nasıl çürüdüğünü gördü. Tuğba anlatıyor:
“Şimdi o anları daha iyi düşünüyorum ve her karesini daha iyi hatırlıyorum. O an şoktaydık, ne yaşadığımızı bilmiyorduk. Sadece bakıyorduk, ağlıyorduk ve çaresizliği iliklerimize kadar hissediyorduk.”
Adı soruşturma...
Başladı, inceleme yapıldı, delil toplandı. Gelgelelim durum sandığı gibi değildi: “Biri bana ‘Hiçbir şey yapmana gerek yok, devlet bu sorumsuzluğun peşini bırakmaz’ demişti. Ama öyle değilmiş. Mücadele etmem gerekiyordu.”
İlk önce, binadaki eksiklikleri ve yanlışları bulmaya çalıştı. Sonra, Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’ndan bir rapor talep etti. Binanın üç buçuk katı kaçak çıktı.
Sadece adalet istiyordu. 16 gün boyunca adalet nöbeti tuttu. Kamuoyunun gittikçe kaybolan ilgisini tazelemeye çalışıyordu.
Depremin ikinci yılı dolduğunda 6 duruşma geride kalmıştı. İlk bilirkişi raporu 6 kişiyi kusurlu buluyordu. Başta beşi tutuklandı. Sonra birer birer serbest kaldılar.
Tuğba Erdemoğlu
Hep bilirkişi raporlarını konuşuyoruz ya...
Üçüncü duruşmada tekrar bilirkişi raporu alınması kararı alındı. Bu kez sanıkları suçsuz buluyordu. Kalanlar da böylece tahliye edildi. Mahkeme sanıkların “peki kim suçlu” isyanı üzerine üçüncü bir bilirkişi raporu alınmasına karar verdi.
Mahkemelerin hiç de sandığı gibi olmadığını bu süreçte........
© Cumhuriyet
