CHP Kaybederse? (II): Gündelik Siyasetin ve Seçim Odaklı Stratejinin Açmazları
Son yirmi yılda yaşananlar Türkiye toplumu için kırılma, kriz ve büyük dönüşüm “anı” gibi ifadeleri nerdeyse tümüyle anlamsızlaştırmış durumda. Bu anların bir süreklilik içerisinde peş peşe gelmesi toplumda olağanüstü zamanlarda yaşadığımız hissini kuvvetlendirerek bu süreçlerin her birinin kendisine has özelliklere sahip olduğunu görmemize engel oluyor; fakat bu anların toplumda yaratmayı amaçladığı ve bazen de geri tepen “hissizleşme” duygusunun yanında muhalefet açısından başka önemli sonuçları da var. Böylesi anların bitmeyen yoğunluğunun ve sıklığının, toplumsal muhalefetin işini bir taraftan zorlaştırırken bir diğer taraftan da fazlasıyla kolaylaştırdığını kabul etmemiz lazım. Söz konusu gelişmelerin yarattığı baskı ve basınç toplumun mevcut rejimden acilen kurtulma umudunu canlı tutuyor ve kendiliğinden temsil ve parti siyasetinin dışında biçimlenen bir muhalefet dinamiği, sevilen tabirle bir “dip dalga” yaratıyor; fakat aynı durum, seçimlerde bu dinamiğin, mevcut durumdan kurtuluş için en büyük umut olarak görülen ana muhalefete yine kendiliğinden kanalize olmasından kaynaklı olarak, ana muhalefet cephesinde bir tür rehaveti ve kolaycılığı da besliyor.
19 Mart operasyonlarına kadar, özellikle ana muhalefet partisi bu dinamiğin seçimlerde partiye kanalize olmasının, tümüyle kendi başarısının ürünü olduğu fikrini sahiplenerek, memleketin sahip olduğu temel sorunların çözümüne yönelik uzun erimli bir perspektif geliştirmeksizin, bu dinamiğin CHP’yi memleketin birinci partisi yapmaya ve hatta iktidarı almaya yeteceği düşüncesiyle hareket ediyor gibiydi. 31 Mart seçimleri sonrasında muhalif medyanın önde gelen figürlerinin ve çoğunlukla kanaat manipülatörü olarak iş gören araştırma şirketlerinin, İmamoğlu ve CHP’nin değişen yönetimini desteklemek için ilan ettiği “değişimin” zaferi söyleminden de kolayca görülebileceği gibi, muhalif medya da bu algıya ziyadesiyle katkıda bulunuyor. Bu tarz bir tutum, CHP yönetiminde bir tür kendinden memnuniyet hali yarattığı gibi, partinin sözün gerçek anlamında toplumda hegemonya kuracak bir kapasite geliştirmeyi mesele edinmesine engel olarak, parti yönetiminin siyasal ufkunu gündelik siyasetin acil görevleriyle sınırlamasına neden oluyor.
Hal böyleyken, bu siyaseten gündelikleşme, şimdinin içerisine hapsolma ve iktidarın stratejilerini........
© Birikim
