menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CHP Kaybederse? (I): 19 Mart Operasyonları ve Muhalefet Hakkı

27 3
04.08.2025

19 Mart sonrasında, Türkiye siyasetine bugün hâkim olan parti, sokak ve örgütlü sivil toplum hareketlerinden oluşan üç tarz-ı muhalefetten hem iktidarı hem de toplumu değiştirmek için en güçlü aday olan “başkaldıran yurttaş” seferberliği kısa süreliğine de olsa inisiyatifi eline aldı. Türkiye siyasetine hâkim olan kimlik temsili üzerine kurulu mantığı askıya alan, parti siyasetinde baskın olan toplumsal gruplar arasında çapraz bağlar kurmaya açık, temsil siyasetinin yerleşikleşmiş kutuplaştırıcı yapısını yerinden etme kapasitesini içeren ve “zora boyun eğmeme özgürlüğü”nü temel alan bir yurttaş seferberliğinin hiç beklenmedik bir şekilde geri dönüşü, tüm muhalefeti, ama en çok da CHP’yi yeniden ayağa kaldırdı. Hem operasyonların kapsamı hem de “başkaldıran yurttaşlar”ın sokakta gösterdiği direnç, CHP’yi normalleşme süreci ve kırmızı kart kampanyası gibi nafile işlerle oyalanmaktan kurtararak, yeniden iktidara meydan okuma odağına çevirdi. Fakat partinin bu dinamiği güçlendirerek onu toplum sathında yaygınlaşmış, iktidarı yerinden edecek bir ittifak zinciri oluşturmanın zeminine dönüştürememiş olması, “hak, hukuk, adalet” talebini, İmamoğlu’na ve CHP’li belediye başkanlarına yapılan operasyonların ötesinde, toplumun dışlanan geniş kesimleriyle ilgili daha kapsayıcı ve de toplumdaki tüm adalet taleplerini içeren bir mesele haline getirememesi, CHP’nin iktidarın hamlelerini dizginleyememesine yol açtı ve açmaya da devam ediyor. Bu koşullarda CHP yönetiminin, 19 Mart sonrası siyasetini bir ölçüde muhalefeti diri tutmaya yarasa da, CHP için klasikleşmiş, parti kimliğinin temsiline dayalı ve dolayısıyla da içe kapalı mitingler üzerine kurması, operasyonlara karşı oluşan reaksiyonun toplumsal tabanını genişletmesinin önünde adı konulmamış bir engele dönüşmeye başladı.

Bugün daha net şekilde görmeye başladığımız gibi, 19 Mart sonrası toplumun demokratik reaksiyonu CHP’yi ileri taşımış olabilir; ama bu reaksiyonun mevcut gidişatı değiştirecek olan kaldıracı tek başına sağlamayacağı artık kesinlik kazanmış durumda. Kalabalıklar sokaklara taştığı ilk anda, soluk alabilmenin verdiği rahatlamaya ve sokaktaki birlikteliğin yol açtığı coşkuya toplumun fazlasıyla ihtiyacı olduğu kendini hemen ortaya koydu. Biraz da bu nedenle, yaşanan adaletsizliği tüm toplumu seferber edecek bir hikayeye dönüştürecek adımlar hızla atılmazsa, sokaktaki hareketin kapsamının sınırlı kalacağı ve şiddet yoluyla ya da iktidarın her zamanki sündürme stratejilerinin sonucu olarak, bu hareketin zamanla bastırılacağı uyarılarını yapanlara yönelik, yaygın bir tepki ve karamsarlık ithamıyla beraber, bu tür yorumların hareketin önünü kesmeye dönük olduğu eleştirisi de sıklıkla dile getirildi. Oysa geldiğimiz noktada her zamanki gibi temelsiz bir “iyimserliğin”, uzun erimli bir mücadeleye yönelik perspektif yoksunluğunun ve de yapıcı eleştirileri susturmaya yönelik olumsuz partizanlığın, tam da karşı tarafa isnat ettiği şeyi yaptığına, yani amacı bu olmasa da kalabalıkları bir kez daha pasifleştirdiğine tanıklık ettik. Geçmişte olduğu gibi o zaman da tartışmanın verimli bir hatta ilerleyememesi, Türkiye siyasetini paralize eden uzun dönemli yapısal sorunlarla ilişkili elbette.

Türkiye siyaseti uzun zamandır iyimser-kötümser, vesayetçi-demokrat, çevreye/hayvanlara duyarlı-duyarsız, iyiler-kötüler gibi gerçek bir siyasal tartışma yürütmekten çok, kimin nerede durduğunu ya da nereye ait olduğunu anlamak isteyene hızlıca gösterecek olan sembolik ve etiketleyici kısa yolların üretimi ve dolaşımı etrafında şekilleniyor. Örgütsüz bir toplum haline gelmekten siyasal ve toplumsal olarak yozlaşmaya, reaksiyonerliğin toplumun her kesime sirayet etmesinden sığ bir siyasal partizanlığın siyasal tutumların tek belirleyicisi haline gelmesine kadar pek çok sorunla karşı karşıyayız. Bir matruşka misali sorunların iç içe geçtiği bu gibi zamanlarda izlenecek en iyi yöntem, belki de bizi murat ettiğimiz sonuca doğrudan götürmeyecek olsa da, elimizdeki çözüm araçlarını iyileştirmemizi sağlayacak en doğru yerden yola çıkmak aslında. Bir başka deyişle kendimizin de meselenin parçası olduğunu unutmayarak, işe........

© Birikim