menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eksik Olanın Duyulur Hali: Nurdan Gürbilek’te Sessizlikle Düşünmek

14 1
03.06.2025

Yazmak, bazen bir boşluğun çevresinde dönüp durmaktır; söylenemeyen bir şeyin, eksik bir sesin, yutulmuş bir kelimenin etrafında. Ne söylenirse söylensin, o eksiklik oradadır ve yazının içinde yankılanır. Kimi zaman yazı, bu eksikliğe rağmen değil, bu eksiklik sayesinde var olur. Bazen de en güçlü cümleler, arkasındaki sessizliğin ağırlığını taşıyanlardır.[1]

Nurdan Gürbilek, Türkçe düşünmenin içe bükülen yankısını yazıya dönüştüren bir denemecidir. Onun metinleri, yalnızca bir edebî türün içinde salınmaz; aynı zamanda dilin suskunlukla, benliğin kırılmayla ve düşünmenin kendi sınırına çarpmasıyla ne yapabileceğine dair bir soruşturmadır. Gürbilek’in metinleri, kalabalık bir dilde yalnız kalmanın yollarını arar; çünkü o bilir ki, en gürültülü cümleler bile bir eksiklikle konuşur. Gürbilek, anlamın oluştuğu an kadar dağıldığı anla da ilgilenir; çünkü düşüncenin, yalnızca kavrayışın parıltısıyla değil, sezginin karanlık kıvrımlarında da biçimlendiğini çözümler. Her paragraf, dilin kendine attığı bir adım kadar, geri çekilişini de taşır. Sessizlik, onun yazılarında bir susma hali değil, benliğin dille kurduğu gerilimli ilişkiyi duyulur kılan bir eşiktir. Gürbilek’in deneme evreni, dilin iç ritmini, anlatının sınırına dayanan bir iç yankı olarak işler. Ve bu iç yankı, yalnızlıktan doğan bir kurma iradesi kadar, çoğulluğun içinde yitip giden bir öznenin çabasıdır.

Yazmak, bastırılmış bir sesin yankısıysa eğer, bu yankı çoğu zaman kelimelere değil, kelimelerle susmaya, susarken düşündürmeye dayanır. Bazen anlatmak, bir mesafe kurmaktır. O mesafede ne tam bir yakınlık ne de mutlak bir uzaklık vardır. Belki de yazının asıl gerilimi burada başlar: Konuşulamayanın çevresinde konuşmakta, kelimelerle dokunamadan işaret etmeye çalışmakta. Deneme, çoğu zaman cevaptan çok sorudur; çünkü yara, cevabın değil, sorunun içinde atar.[2]

Gürbilek’in denemeleri, yüzeye çıkan bir anlatıdan çok, derine çekilen bir çatlağın izini sürer. Kör Ayna, Kayıp Şark, Mağdurun Dili, Benden Önce Bir Başkası, İkinci Hayat... Bu kitaplar birer kültürel çözümleme gibi görünür; ancak her biri, öznenin yaralı formuyla, bastırılmışın geri dönen sesiyle, susmanın bir tür direniş olarak örgütlendiği noktalarla ilgilenir. Gürbilek, konuşamayanı anlamak için yazmaz; konuşamamanın nedenlerini, o sessizliğin nasıl bir iç gerilim taşıdığını gösterir. Deneme, çoğu zaman onun ellerinde bir ifade biçimi olmaktan çıkar; bir arayışa, bir içe dönük mesafeye, bir yankıya dönüşür. Bu içe dönük mesafe, Gürbilek’in yazısında estetik bir tercih olmaktan çok, düşüncenin kendi sınırlarını yokladığı bir varoluş formuna dönüşür. Gürbilek, yazın dünyasında ne kesinlik iddiası taşır ne de tamamlanmış bir anlamın peşine düşer. Gürbilek’in dili, doğrudan söyleyişin konforundan uzak durur; çünkü her doğrudanlık, bir şeyi dışarıda bırakacağının farkındadır. Yazıyı, dışarıda kalanı içeri almaya değil, onun çevresinde durmaya, onu duyulur kılan bir sessizlik kurmaya yöneltir. Bu nedenle onun denemeleri, anlamı çözmekten çok, anlamın sızdığı çatlakları görünür kılan bir düşünme eylemi haline gelir.

Bir anlatının merkezinde suskunluk varsa, o anlatı her zaman biraz eksiktir; ama bu eksiklik bir zaaf değil, bir imkândır. Çünkü bazı şeyler, doğrudan söylenemez. Söylenemeyen şeyler yazının çevresinde dolandığı, bazen sessizliğe değdiği, bazen de oradan konuşmaya çalıştığı çatlaklar yaratır. Ben, edebiyatı tam da bu çatlaklarda düşünmeye çalıştım: Bastırılmışın geri dönen sesi, kekemelik gibi tekrar eden bir imge, anlatının bir yerinde takılıp kalan bir ritim... Tüm bunlar, anlatının ne söylediğinden çok, neyi söyleyemediğiyle ilgilidir.[3]

Bazen bir yazar, kendi hikâyesini anlatırken bile, başka birinin sesini işitir içinde. O ses ne tam olarak kendisine aittir ne de bütünüyle yabancı. Bu yüzden edebiyat, yalnızca anlatmakla değil, yankılanmakla da ilgilidir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın huzursuzluğu,........

© Birikim