menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demokrasi Nefreti

18 0
latest

Jacques Rancière’nin Demokrasi Nefreti üzerine düşünmek, modern siyasal aklın en köklü çelişkilerinden birini yeniden hatırlamaktır. Demokrasi, bir yandan siyasal özgürlüğün en yüce ideali, halkın kendi kendini yönetme kudretinin simgesi olarak övülür; öte yandan aynı demokrasi, düzenin bozulması, kitlelerin taşkınlığı ve eşitlik iddiasının aşırılığıyla özdeşleştirilerek küçümsenir. Rancière tam da bu paradoksu merkeze alır: demokrasiye yönelen övgüler törensel ve yüzeysel kalırken, demokrasiye yönelen nefret çok daha sahici, köklü ve sistematik bir duygudur. Dolayısıyla nefretin kaynağı, demokrasinin bir rejim olmaktan öte bir eşitlik aksiyomu olmasıdır. Demokrasi, herkesin eşit söz hakkına sahip olduğunu ilan ettiği için ayrıcalıkları sarsar, iktidarın kurduğu hiyerarşiyi kesintiye uğratır, dolayısıyla yönetici sınıflar ve teknokratik elitler açısından her zaman bir tehdit olarak belirmiştir. Bu noktada Rancière, antik felsefeden bugünün neoliberal teknokrasilerine uzanan sürekliliği ortaya koyar. Platon’un Devlet’te demokrasiyi “aşırılığın ve disiplinsizliğin rejimi” olarak damgalaması, aslında eşitlik fikrinin yarattığı rahatsızlığın erken bir ifadesidir. Bugün de benzer bir retorik, halkın katılımını “popülizm” diye yaftalayan teknokratik söylemlerde veya demokrasiyi liderin iradesine indirgeyen popülist rejimlerde yeniden üretilir. Dolayısıyla demokrasi nefreti, ister elitlerin bilgi tekelini savunan teknokrasi biçiminde, ister halk adına konuşarak eşitliği bastıran popülizm biçiminde tezahür etsin, özünde aynı kaygıya dayanır: eşitliğin fazlalığı.

Rancière’nin özgün katkısı, demokrasiyi yalnızca anayasal kurumların işleyişi olarak değil, dissensus olarak tanımlamasıdır. Demokrasi, konsensüsün düzenlediği alanı bozan, görünmez kılınmış olanın görünürleştiği, sesinden mahrum bırakılmış olanın söz aldığı andır. Bu yüzden demokrasi, teknik idarenin hesaplanabilir düzenine indirgenemez; her defasında yeniden kurulan bir eylemlilik biçimidir. Tam da bu nedenle demokrasi, yönetenler için “fazla” olandır; nefretin kaynağı, bu fazlalığın yarattığı kesintisiz rahatsızlıktır. Demokrasiye yönelen nefretin güncel tezahürleri bu çerçevede daha iyi anlaşılır. Teknokratik düzlemde, halkın siyasal sürece katılımı irrasyonel risk olarak kodlanır; uzman raporları, veri setleri ve algoritmalar siyasal kararların yegâne meşru zemini hâline gelir. Popülist düzlemde ise eşitlik iddiası liderin şahsında toplanır, kamusal çoğulluk tek sesli bir iradeye tercüme edilir. Bu iki kutbun kesişiminde demokrasi, ya “fazla özgürlük”ün kaotik tehdidi ya da “irrasyonel kitlenin” yanılsaması olarak damgalanır.

Rancière’nin radikal iddiası şudur: Demokrasi, yönetim biçimlerinden biri değildir; demokrasi, eşitliğin her an yeniden sahnelenmesidir. Bu, seçim gününün ritüellerini aşar; fabrikadaki........

© Birikim