Güzel Otosansür, Çirkin Fikir
“Ne okuyorsunuz lordum?
Kelimeler, kelimeler, kelimeler...”
(Shakespeare, Hamlet)
Lenin 1916’da, Zürih’teyken kaleme aldığı meşhur Emperyalizm adlı çalışmasına ilginç bir önsöz yazar. Kitapçığı hazırlarken çalışma koşullarından ötürü belli başlı Fransız ve İngiliz kaynaklarına yeterince erişme olanağı bulamaz, Rus kaynaklarınaysa hiç ulaşamaz fakat J. A. Hobson’ın çalışmasını dikkatle inceler. Lenin tartışma sürdüreceği fenomene; emperyalizm kavramına dair eksik gedik de olsa malzemesini -istatistikler, raporlar, makaleler, kitaplar vb.- toplar ama mevzu düşünceyi “ifade” etme problemine geldiğinde çetin ceviz bir zorlukla karşılaşır: Sansür. Modern iktidar yapılanmalarının sansür mekanizmaları kişiyi kaçınılmaz olarak otosansürle buluşturur. Lenin de onlardan biridir, sansürden ötürü kitabının kimi yerlerinde kullanmak zorunda kaldığı “kölece dil”den yakınır:
Bu kitapçık Çarlık sansürü göz önünde bulundurularak yazıldı. Dolayısıyla kendimi katı bir biçimce yalnızca olguların teorik ve bilhassa iktisadi çözümlemelerini yaparken sınırlamak zorunda kalmadım, kendimi aynı zamanda politikaya dair kimi gerekli gözlemleri formüle ederken de aşırı ihtiyatlı, imalarla ilerleyen; Çarlık rejiminin ‘legal’ bir eser yazmak istediklerinde tüm devrimcileri başvurmak mecburiyetinde bıraktığı alegorik bir dille, o Allahın belası Ezop diliyle de kısıtlamak durumundaydım.[1]
1917’de, yani devrim sonrasındaki “özgürlük günlerinde,” kendi yazdığı metnin otosansürlü kısımlarını yeniden okumanın “ıstırap verici” olduğunu belirtecektir Lenin: Zira bu bölümler ziyadesiyle “eciş bücüş,” “tıklım tıkış” ve adeta “demir bir mengeneyle sıkıştırılmış” ifadelerden mürekkeptir. Sovyetler özelinde, devrim öncesi dönemde mustarip olunan sansür mekanizmalarının iktidarın ele geçirilmesinden sonra kendine has bir biçimde yeniden üretilmesi ve bunun estetik alandaki tezahürleri şimdilik bir yana; semptomatik olması itibariyle Lenin’in sözünü ettiği “alegorik dil,” “aşırı ihtiyat” ve “ima” gibi yönelimlerin sansür ve otosansür diyalektiğini sorunsallaştırırken kullanışlı olacağı aşikâr. Zira sınırlarını egemen iktidarların çizdiği bir dil dünyasında, “legal” bir söz söylerken dahi kimi tavizler vermek, yasal düzeneği ve olası yaptırımları daima göz önünde bulundurmak, hâsılı söylemsel dolaşıma sokulmak istenen ifadeyi türlü biçimlere büründürmek yalnızca politikanın değil, genel anlamıyla sanatın da meşgul olduğu ve henüz üstesinden gelinememiş temel meselelerden biridir. Bu itibarla, sanatın politikayla ilişkisini ihmal etmeden, otosansürün sanatsal üretim esnasındaki işleyişine daha yakından bakıldığında, esaslı bir fenomenin yürürlükte olduğunu söylemek mümkün: Yasa.
***
Lenin’in “legallik,” yani Yasa’nın basıncı ve baskısı hakkındaki tecrübeleri kuşkusuz otosansürün kilit unsurlarından biri. Dün olduğu gibi bugün de, ister politikada isterse sanatta olsun, üretimini -hele de kimi itiraz ve protesto unsurları içeriyorsa- dünyaya sunmak isteyen bir kişi Yasa’nın bakışına yakalanmamak için hususi bir çaba sarf etmek zorundadır. Yasa alegorik dili, mecazlarla çalışan bir sözü yahut bir eseri yakalamak, biçimsiz de olsa kimi kelime terkiplerindeki imaları tanımlamak ve mahkûm etmekten elbette uzak değildir ama -bilirkişilerin, uzmanlar ordusunun, mahkeme süreçlerinin devreye sokulduğu- bu işlem zaman alacaktır. Alegorik ifadelerin yarattığı muhtelif kamusal tartışma çizgileri de işin cabası. Daha en baştan, ifade uç vermeden önce -otosansürü işler kılarak- ifadeyi etkisiz hale getirmek çok daha ekonomiktir.
***
Yasa, sanatçının tahayyülünü -ki estetik üretimin omurgasıdır- çeşitli yollar ve araçlarla denetim altına almak üzere iş görür. Bu bağlamda sanatçının Yasa’nın bakışına tutulmamak için geliştirdiği yegâne stratejilerden biri estetik sözü örtmek, yapıttaki anlamı bulandırmak değilse bile, onu kesinlik hattından muğlaklık hattına taşımak; dili mümkünse ikircikli bir tonda tutmak, ezcümle estetik faaliyeti alegorik ve metaforik bir içerikle donatmaktır. Lenin’in haklı olarak yakındığı alegorik dil, aslında sansürün geride bırakılması, otosansürün teskin edilmesi bahsinde -belli ölçülerde- pozitif bir işleve de sahiptir. Yalnızca siyaset düşüncesi değil, sanat, bilhassa edebiyat tarihi de biri diğerinden kıymetli ve nadir alegorik-sembolik eserlerle doludur. Her baskı ortamı kendi ifade biçimlerini yaratır. Sansür ve otosansür mekanizmaları elbette insandaki temel yaratıcı kuvvetleri baltalamak ve hasar vermek üzere ete kemiğe bürünür. Ne var ki, yaratıcı kapasiteler daralsa ve estetik üretime özgü rezervler azalsa da bunlar bütünüyle ortadan kaldırılamaz, zira sözü ve tecrübesi olan ve bunu dışavurmak isteyen bir özne kendini öyle ya da böyle uygun bir biçimde ifade edecek, üretimini dünyanın genel akışına salacaktır. Bu bağlamda, bir eserin ideolojisi de yalnızca içerikte değil, ondan çok önce biçimde kendini açığa vurur… Her eserin kendine özgü tinsel bir içeriği vardır, bu içerik de önünde sonunda muhataplarını -okur, seyirci- arar. Bu arayışın temelinde de muhataplar üzerinde etkide bulunma isteği yatar, bu etkilerin ne olabileceğiyse öngörülemez. Bu öngörülemezlik, bir başka ifadeyle belirsizlik ise modern iktidarlar açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Etkileşim dinamiklerini çalışamaz, iletişim kanallarını tıkanık hale getirmek istese de iktidar bu denetim arzusunu tam anlamıyla fiiliyata dökemez.
***
Otosansür meselesinde üzerinde durulması gereken bir başka ve daha önemli husus ise Yasa’nın estetik üretimin sonrasında belirmesi değil, öncesinde işliyor olması, daha sarih ifade etmek gerekirse Yasa’nın öznenin dışında değil, içinde; orada değil, burada olmasıdır. Esas kriz de bu noktada düğümlenir. Modern iktidar söz konusu olduğunda Yasa’nın yakalayan, kovuşturan, ahlâken yahut hukuken sorgulayan ya da vicdanen mahkûm eden bakışı öznenin ruhsal aygıtına demir atmış, kök salmış vaziyettedir: Burada ve içeridedir. Hal böyle olunca otosansür zırhını delmek de sanıldığı kadar kolay değildir. Kimi kelimeler ya da duyuşlar, politik adlandırmalar ve hatta yorumlar bile iktidar tarafından baştan ipotek altına alınmış, hiç değilse potansiyel tehdit imkânları sezilmiş, dolayısıyla tasarrufları da çerçevelenmiştir. Modern iktidar biçimlerini -totaliter, teokratik ya da şimdilerde yası tutulan liberal-demokratik biçimleri- ayakta tutan Yasa, bu mucizevi kazanımıyla tek bir amaç güdüyor gibidir: İmalarla bezeli, yerine göre ironi kıyafetini kuşanan, alegorik tezahürlerle tecessüm eden, imge ve imajlarla veyahut politik titreşimi yüksek mecazlarla kendini duyuran bir eseri; bu eserdeki fikri somut bir biçimde gözler önüne sermek ve şayet herhangi bir suç potansiyeli taşıyorsa söz konusu eseri ve doğal olarak........
© Birikim
