menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ozzy Osbourne’a Saygı: İşçi Sınıfı Kahramanı, Karanlıklar Prensi

25 0
24.08.2025

1960’ların sonunda dünya yeni bir ivme kazanmıştı. Dönemin genç “çiçek çocuğu” hippiler barış ve kardeşlik adına dünyanın daha iyi bir yer olması için kendilerince etkinlikler, müzik festivalleri, kampanyalar düzenliyorlardı. Dünyanın çeşitli yerlerini gezerek kendilerine benzer insanlarla tanışıyor, sevgi, barış ve kardeşlik düsturlarını mümkün olduğunca geniş kitlelere yaymaya çalışıyorlardı. Yer yer bireysel tatmini ve boşvermişliği de içeren bu pasif hareketlilik öyle ya da böyle ciddi bir karşılık bulmuştu.

“Çiçek çocukları” Hippilerin yarattığı fırtına bütün dünyada eserken, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun, üzerinde parlayan güneşi göremeyenlerin şehri Birmingham’da bambaşka bir şeyler oluyordu.

Bu görece küçük, sevimsiz, depresif, sıkıcı endüstri şehrindeki fabrikaların bacalarından çıkan is ve duman o kadar yoğundur ki evlerin duvarlarını ve çatılarını karartmıştır. Bu yüzden İngilizler ve yerel halk Birmingham’ı “Black Country” diye adlandırırlar. Öyle ki bu deyiş bazı şarkılara konu bile olmuştur. Judas Priest’in 2005 tarihli albümü Angel of Retribution’daki Deal With the Devil grubun Birmingham’daki hikayesini şöyle anlatır:

“Forged in the black country / Under blood red skies / We all had our dream to realise”

Şehirdeki fabrikalardan kaynaklı hava kirliği, yoksulluk, çaresizlik, uzun çalışma saatleri ile hayatta kalmaya çalışan dönemin gençleri içinde eli enstruman tutanlar “belki bir kaçış yolu bulabiliriz” diyerek yerel publarda çalıyorlardı, şanslı olanlar albüm ya da E.P. kaydetme imkânı bulabiliyorlardı. Fakat dönemin baskın müzikal ve sosyal hareketlerinden bir farkla: “Barış ve sevgi bizim gerçekliğimizde gerekli bir unsur değildi.” (Bill Ward, Black Sabbath) Vülger aşk, sevgi ve barış konseptine bir tepkiyi burada görmek mümkün.

O sıralarda yerel folk, blues gruplarında gitar çalan Tony Iommi, bir müzik mağazasına vokalist aradığına ilişkin bir ilan bırakır. Bu ilana cevap veren kişi ise hayatını mezbahalarda, inşaatlarda çalışarak, su tesisatçısı çıraklığı yaparak kazanan Ozzy Osbourne karşılık verir ve artık tarihin tekeri tersine, aksine dönmeye başlar. Black Sabbath’ın temelleri atılır. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Bütün müzik dünyasını, popüler kültür eleştirmenlerini, müzik yazarlarını, dinleyicileri, politikacıları, vakıfları, müziğin olumlu duygular ifade etme zorunluluğu saçmalığına inanmışları alaşağı edecek olan Black Sabbath efsanesi başlar. Adını 1963 yapımı oldukça kötü bir korku filmi olan Black Sabbath’dan alan grup bu isim seçimiyle dünyaya nasıl baktıklarını göstermiş olur. Bakmayın günümüzde radyolarda çeşitlilik olsun diye araya serpiştirilen Black Sabbath şarkılarına, o zamanlar yepyeni ve tehlikeli bir şeydi. Bu efsanenin en aykırı ve kalıba sığmayan karakteri ise Ozzy Osbourne’dur. Şarkılar artık hippiler gibi barışa ve kardeşliğe değil; cadılara, kıyamete, karanlığa, toplumsal ilişkiler sebebiyle aklını kaybedenlere, paranoyaklara yazılacaktır. Üzeri kurmaca, gerçek dışı bir iyimserlikle örtülen dünyada, dünyadaki cehennemi anlatmaya başlayan müziksever, müzisyen çocukların ataları ortaya çıkacaktır.

Hippi hareketi sebebiyle genel olarak rock müzikle ilişkilenmiş herkes için, rock müziğin sevgi, barış, aşk, savaş karşıtı bir yapısı olduğu ve bu........

© Birikim