Gerçek krizi unutturmak için sanal CHP krizi çıkaralım
“Faiz arttı, dolar yükseldi, enflasyon azdı, üretim düştü, sanayi duruyor.” Yeni Şafak gazetesinin manşeti, AKP içinde klikler ve çıkar grupları arasında kuvvetli bir yarılmayı işaret ediyordu. Ülkeyi tek başına aldığı kararlar ve atamalarla yöneten “ekonomist” AKP Genel Başkanı’nın uzmanlığında atanan damattan, bugüne dek koşar adım çöküşe geçen ülke ekonomisinin hali halkın cebinde, ocağında büyük bir yangınla hissediliyor. Bu yangına Mehmet Şimşek tek başına kaç takla atarsa atsın, hangi önlem ve/ya çözümü geliştirirse geliştirsin, yetebilir mi, yetişebilir mi? Bu sorunun yanına, yerine gelmesi muhtemel en yetkin kişinin sihirli değneğinin yeterli olup olmayacağını da ekleyebiliriz. Evet, ülkenin en önemli gündemi ekonomi olmalı. Ancak gündem, gerek iktidar gerekse muhalefet kanadından sürekli bomboş iç siyasi tartışmalara, kavgalara çekiliyor. AKP, hiç değilse ekonomi politikaları üzerinden birbirini yiyor ve hesaplaşma peşinde. Ama bu durum dahi, muhalif görünümlü gazetecilerin dar alanda paslaşarak attığı mesnetsiz bir taş kadar tartışılmıyor... Birileri her zamanki gibi görevini yapıyor; gazetecilere dedikodular fısıldanıyor, servis ediliyor. Zamanlama manidar!
İktidarın en büyük hedefi şüphesiz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Ekrem İmamoğlu’nun başarılı Belediye Başkanlığı yanında partisi içinde her gün pekişen liderliği AKP kadar başkalarını da rahatsız ediyor olmalı ki siyaset, tarihi bile gündemde olmayan bir erken seçim başlığı altında “Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” sorusuna sıkıştı kaldı. Yerel seçim sonuçlarına da yansıyan bu başarı CHP’yi uzun yıllar sonunda 1. Parti konumuna taşıyan en önemli faktörlerden biriydi. İşte bu başarının ardından memleketin türlü sorununa yönelik kapsayıcı bir program ile halkta karşılık bulan değişim fikrinin altı doldurularak, iktidara aday partinin bu konuda iddiasının kabulü pekiştirilmeli ve hep eksik olan güven yaratılmalıydı. Ne yazık ki bunun yerine bu güven sadece isimlerle, liderlik ve makamlarla yaratılmaya çalışıldı. “İki santrforun” yarıştırıldığı süreçte okların Ekrem İmamoğlu’na dönmesinin hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum. Adaylık tartışmalarına hapsolan söylemlerin iktidarın İstanbul ve İmamoğlu üzerinde aşikâr olan korkusu ve tedirginliğiyle uzundur fırsat kolladığı hamleleri hızlandırdığını ya da kaçınılmaz görmesine sebep olduğunu söyleyebiliriz. Madem siyaset içe dönük ve konumlar üzerinden yapılıyor, o zaman kongre, kurultay, aday tartışmaları bu oyunu bozacak hamlelerle yönetilebilir miydi sorusunu da sormak gerekiyor. Örneğin Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyonun en başında hızla olağanüstü kurultay kararı alınarak Ekrem İmamoğlu’nun Genel Başkan seçilmesi düşünülemez miydi? Bunu 2 Ekim tarihinde önermiştim. Her koşulda Cumhurbaşkanı adaylığı için hem siyasi etkinliği ve yöneticiliğiyle hem halktaki karşılığıyla en güçlü aday Ekrem İmamoğlu’yken ivedilikle hiç başlamaması gereken yarışa ve bu tartışmaya son verilmesi doğru olurdu. Böyle bir hamle operasyonu önleyebilir, hiç değilse geciktirebilirdi. Siyasi yasak gelmesi durumunda yol haritasının ne olacağı sorulduğunda Yargıtay aşamasının işaret edilmesi hatta istinafta onaylanacağı kanısının yüksek sesle dile getirilmesini önemli bir hata olarak değerlendiriyorum. Ekrem başkanın tutuklanması ve her gün derinleşen operasyonun bir parçası olarak “şaibeli kurultay” iddialarıyla oklar bu kez giderek........
© Birgün
