Başlığı son satırda olan yazı
Öncelikle iki nedenden dolayı okurlara özür borçluyum.
Birincisi: Gazete yazılarımın iki haftada bir çarşamba günleri yayınlanması planlanmıştı, yaklaşık iki ay gecikti. Bu süreç esnasında epey bir okurumun “Hocam yazıların çıkmaz oldu, ne zaman çıkacak?” türünden sorularını, “Sabredin, dimdik ayaktayım” diye yanıtladım. Anladığım kadarıyla bu yanıtım doğruydu. Buna karşın bu gecikmelerin nedenlerden biri gündemin oldukça yoğun olmasındandır. Şöyle oldu böyle oldu, her neyse, özür dilerim.
İkincisi: Yazının başlığı. Aslında bu tuhaf başlığın sorumlusu sadece ben değilim; Sırrı Süreyya Önder de sorumlu. Çünkü Sırrı’nın hümanist baskın kişiliği olmasa ve onun üzerimde oluşturduğu etkiden kurtulup onun siyasi duruşunu eleştirebilme cesaretini gösterebilseydim, yazının başlığı büyük bir olasılıkla doğrudan Sırrı ile ilgili olacak ve dolayısıyla bu tuhaf başlık olmayacaktı. Güle güle güzel insan…
19 Mart’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması halk tarafından bir cunta darbesi olarak görülmüştür. Öyle de… Bu darbeye karşı başlatılan halk hareketinde öğrencilerin, demokratik haklarını kullandıkları protestolara engel olan polis barikatlarına karşı direnişi ve o barikatları yıkışı ülkemiz adına umut vericiydi. Heyecanlandım. Bu direnişi bir senaryo dilinde yazmaya çalıştım.
Bu senaryoda, polis barikatlarını yıkan öğrenciler içerisinde yer alan liseli bir kız öğrenci ile “ekmek parası” nedeniyle barikatlarda görev yapan polis babanın arasındaki çatışmalar yer alıyordu. Bakalım polis baba, kızına göz yaşartıcı gaz atarken ya da coplanırken “kızım, seninle gurur duyuyorum?” diyecek mi?
Senaryonun........
© Birgün
