Hangi hafıza?
Bir mekâna şeklini veren, barındırdığı ilişkilerdir. Bedenler mekikleri andırır, birbirlerine dokundukça mekânlar biçimlenir. Ya da mekânlar, ilişkileri biçimlendirmek üzere kâğıt üzerinde planlanır. Zamanla ilişkilerin doğası ve konumları değişince mekânlar terk edilir. Ve terk edilen mekânlar, artık hayatta olmayan bir organizmadan geriye kalan, geçmişin izlerini günümüze taşıyan boş kabuklardır. Kimi boş kabuklar hafıza mekânları olarak korunur. Bedenlerin kendilerini var ettikleri, kudretlerine göre biçimlendirdikleri gecekonduların hafıza mekânı statüsü kazandıkları görülmemiştir. Fakat bir zamanlar tutsaklara ev sahipliği yapmış bir hapishane, işçilerin dayanışmasına, direnişine tanıklık etmiş bir fabrika hafıza mekânı olarak kullanılabilir. Ölü bir organizma yeniden hayata döndürülemeyeceğine göre boş kabukların içleri güncel ilişkilerle doldurulacaktır. Ve tartışma tam da burada başlamaktadır. Boş kabuklar güncel ilişkilere göre tüketim mekânları olarak mı düzenlenecek yoksa hafıza mekânı adını hak edecek şekilde geçmişi yeniden canlandırmaya mı hizmet edecekler? Söz konusu geçmişin canlandırılmasıysa, hangi geçmiş, kimin geçmişi? İlişkileri biçimlendirmek üzere mekânlar inşa eden ve sonra bu mekânlara bedenleri yerleştiren egemenlerin geçmişi mi yoksa egemenlere ve ürettikleri mekânlara direnen bedenlerin geçmişi mi? Egemenlerin inşa ettikleri mekânlar sömürü........
© Birgün
