menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şekeristan’ın tatlı hikâyesi

48 4
28.05.2025

Bundan çok uzun zaman önce, çok uzaklarda, bambaşka bir galaksinin içindeki masmavi bir noktada, vaktiyle; kıpkırmızı, şekerden yapılmış bir ülke vardı. Evler narlı akide, yollar çilekli cam şekerindendi. Hükümet binası ise iri, devcileyin bir elma şekeri gibiydi; içine girenlerin ayakkabıları tabanına yapışır, binadaki tüm kararlar ise genelde tatlıya bağlanırdı.
Bu ülkenin ilk sakinleri, yalnızca yağmurla beslenip doyan, suskun bir halktı. Kimse ağzına bir gram şeker sürmemişti, çünkü ihtiyaçları yoktu. Ancak bir gün, bir uyanık—adı zamanla “İlk Yalayıcı”ya çıktı—bir duvar köşesini dilledi. Dilinin ucunda patlayan, o güne kadar hiç bilmediği karadut tadı, ruhunda boş bir yere oturdu. Sonra bir daha yaladı. Sonra komşusu da. Sonra onun komşusu da…

İşte o gün, Şekeristan çözüldü.

Yalayanların sayısı arttıkça, sokak köşeleri inceldi. Merdiven trabzanları eksildi. Çocuk parklarının salıncakları sabah olurken yerlerinde yoktu. Ama kimse buna “dur” demedi. Çünkü herkesin aklında aynı şey vardı: bir yudum daha, bir yalayış daha, bir parça daha tat ve zevk için herkes dut yemiş bülbüle dönmüştü.

Böylece “Yokediciler” doğdu. Onlara bu adı halk değil, kendileri verdiler. Güçlü hissetmek istiyorlardı. Kimi sabahları dillerine tırtıklı çilek dişleri takıyor, kimi akşamları burunlarından şekere uzanıyordu. Güvenlik önlemleri?........

© Birgün