Çökyat!
Her gün son gün olabilir. Ya kaza ya ihmal ya bi deprem ya sel, ya da ilk yolculuğunda bir hızlı tren ya da uyurken üzerinize çöken bir duvar. Karpe diem diyem de günü gününe yaşadığımızı unutmayalım.
Geçtiğimiz haftaların en ilginç olayı, kimsenin hatası olmaması açıklaması ile aydınlatılan 12 kişinin hayatını kaybettiği mağara kazası. Kimsenin hatası olmadığı için sorumlu da yok, hata yoksa sorun da yok. Genelde pek bir şey yok zaten. Cevap yok, çünkü soru yok. Hesap yok, çünkü veren yok. Sadece ödeyenler var, ödeyenler de biziz, hayatlarımızla, emeğimizle, vergimizle bir şekilde ödüyoruz.
Ülke kendi kendine çöküyor. Çok hoş. Bir şey yapmanıza gerek yok, geçmişte yapılanlardan daha doğrusu eksik yapılanlardan dolayı günlük olarak bir yerlerden bir un kurabiyesi misali parça parça çöküyor.
∗∗∗
Söke - Kuşadası yolu gibi mesela. Yazın ortasındayız, yağmur filan yağmasına da gerek yok. Zamanında fizibilitesini hangi aynstayn yaptıysa, ihalesi hangi prense verildiyse, denetimini hangi pericikler yaptıysa… Lapss, çöküldü. Çökülmüş ve çökmüş bir sistemin yanında çömmüş bir şekilde sıramızı bekliyoruz adeta. Mesela Denizli Devlet Hastanesi’nde mesela durduk yerde genel cerrahi bölümünün tavanı çöküvermiş. Çökmüşüz, sıramız gelmese de göçmüşüz gibi. Kim bilir, yarın sıra sizde, bende, onda ya da onlarda olacak. Bilim bu. Yapmazsan olmaz.
∗∗∗
Zaten artık........
© Birgün
