Dünyanın tüm sürgünleri...
Avrupa’nın savaşlar içinde kıvrandığı yıllarda acıyla yaşanmış hayatları, tarife gelmez zorbalıkları, her türden insan hallerini anlatmaya ağırlık veren bir gazeteci yazardır Curzio Malaparte. Bana en önemli kitabı gibi gelen Kaputt işte bu hayatı bütün çıplaklığı ve acımasızlığıyla resmeder. Ne demek Kaputt? “İbranice Kapparoth, kurban sözcüğünden ya da Fransızca capot, oyunu kaybeden kişi, mahvolmuş, yere serilmiş, paramparça anlamında bir sözcük” olduğunu yazıyor Malaparte. Kaputt, savaşın her bakımdan, her açıdan paramparça ettiği Avrupa’yı olabildiğince nesnel ve o nedenle de acımasız bir şekilde anlatır; okurken insanı kimi zaman dehşete düşürür, kimi zaman soğukkanlılığı ile şaşırtır. Özetlenebilir bir kitap değildir ama içindeki binlerce tasvirden, tablodan bir örnek ver derseniz, Malaparte’nin İsveçli yazar Axel Munthe ile diyaloğunu aktarmak isterim. “Umarım bana savaştan dem vurmaya gelmemişsinizdir,” der Munthe. “Savaştan söz edecek değilim” diye yanıtlar Malaparte. Munthe bu kez “Almanlar sahiden öylesine dehşet saçan gaddarlar mı?” diye sorar. “Gaddarlıklarının mayası korku diye yanıtlar Malaperte. Her şeyden, herkesten korkuyorlar korkudan ötürü öldürüyorlar, her şeyi yerle bir ediyorlar” (Can yayınları, s. 33). Kuşkusuz faşistleri, nazileri anlatıyor Malaparte. Ama günümüz dünyasında faşizm ve türevleri sıradanlaştı, insanların ruhlarında derin yaralar açarak yaygınlaştı. İnsanlar teslim olmakla direnmek arasında gidip geliyor. Malaperte’nin “Kaputt Avrupa’sı” daha iyi nasıl anlatılabilir, korku ile zalimliğin ilişkisi bundan daha iyi nasıl örneklenebilir ki?
Her yerde, tarihin sıkıştığı her dönemde bu ilişki giderek daha görünür ve dayanılmaz hale geliyor. Şimdi de korku, tüm dünyayı sarmak üzeredir. Savaşlardan korkuyoruz, gözaltına alınmaktan, tutuklanmaktan, seyahat özgürlüğü diye bir şeyin kalmamasından, sınırların kapanmasından, gittiğimiz yere varamamaktan, vardığımız yerde yabancı olmaktan ve büyük olasılıkla belirsizlikten korkuyoruz. Gittiğimiz yerde bir statü elde etmiş olsak bile “yabancı-Ausländer-étranger” olmaktan kurtulamıyoruz. Evimizde de ötekiydik, sığındığımız yerde de öyleyiz; belki de bir evimiz yok artık. Kendini bu korkudan uzak tutabilmenin tek yöntemi korku ile yüzleşmek, korkunun nedenleri ile savaşmak. Bunun için dünyanın sakinlerinin, yurttaşlarının, insanlarının zaman içinde artık bu dünyaya sahip olmaktan çıktıklarını, birer sürgüne dönüştüklerini kabul etmek ve yeni bir çıkış yolu aramak, bulmak........
© Birgün
